Bir yerin namaz vakitlerinin doğru olarak hesaplanabilmesi için “geometrik değerler” değil, fıkhî ölçülere uygun olan “görülen değer” neticeleri esas alınır. Mesela, güneşin doğuş-batışı için ‘geometrik doğuş-batış’ değil, çıplak gözle gözlenebilen ‘görülen doğuş-batış’ asıldır. Sadece geometrik değerlerin hesaplanması ile elde edilen değerler -bunların sapmasına sebep olan pek çok unsurdan dolayı- gerçek değerleri karşılayamamaktadır. Bu sebeple İslâm âlimleri bazı zarûrî tedbirler almışlardır. Bu tedbirlere, düzeltmelere “temkin” adı verilmektedir. Temkin, daha ihtiyatlı olmak için yapılmış bir düzeltme değil, fıkhî olarak yapılması zarûrî bir düzeltmedir. Bu düzeltmelerden sonra ortaya çıkan değerler, fıkhî ölçülere uygun hâle gelmiş olur. Binâenaleyh temkinli vakitleri kullanmak icap etmektedir.
Enes bin Mâlik (r.a.) şöyle rivâyet etmiştir: Zeyd bin Sâbit (r.a.) dedi ki: Peygamber Efendimizle (s.a.v.) sahur yaptık. Sonra (sabah) namaz(ın)a durdu. Ben, Zeyd’e sordum: “Sahur ile ezan arasında ne kadar vakit vardı?” Zeyd Hazretleri: “Elli âyet okuyacak kadar” buyurdu. (Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercümesi’nde, elli âyet okunacak vakit, 18 dakika olarak yazılmıştır; c. 6, s. 268-269) Bundan temkine riâyetin ehemmiyeti anlaşılmaktadır.
Temkin ve diğer ilmî yollarla, sapmaları zarûrî olarak düzeltilmiş vakitler, asırlardan beri İslâm âleminde kullanıldığı gibi Türkiye’de de 1982 yılına kadar -Diyânet Takvimi dâhil- bütün takvimlerde kullanılmıştır. Fazilet Takvimi, hâlen bunu kullanmaya devam etmektedir. Bu sebeple:
Takvimimizde verilen vakitlere riâyet etmeli, namazları vaktin sonuna kadar geciktirmemeli, oruca başlarken ve iftar ederken, takvimimizdeki vakitler kullanılmalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder