31 Temmuz 2022 Pazar

Ulaştırma eski bakanı, merhum ArifAhmed DENİZOLGUN beyin bakan olur olmaz yayımladığı genelgeden bir kaç satır. -Herkes yediği ve yedirdiği yemeğin ücretini cebinden ödeyecektir. -Karayolu ile gidilebilecek yerlere havayolu ile gidilmeyecektir. -Bakan herhangi bir şehre gittiğinde, kendisini sadece şehrin vali yada kaymakamı karşılayacak bakanlığın il yetkilisi dışında kimse maiyette yer almayacaktır. -Herhangi bir surette hediyeleşme olmayacaktır. -Mesai mefhumuna bakılmaksızın dairelerde vatandaşın işi bitirilmeden vazifeliler yerlerini terk etmiyecektir…

 


ŞEKER HASTALIĞINA ÇARE Yoğun araştırmalar ve elverişli deneklerden sonra, pek çok yaşlı kadın ve erkeğin maruz kaldığı şeker hastalığına yüce Mevla'nın yardımı ile ilaç bulundu… Zikredilen ilacın şekli ve miktan aşağıda açıklanmıştır. 100 gram buğday, 100 gram агрa, 100 gram çörek otu, 100 gram acı çam sakızı… Kullanım şekli : Yukarıdaki miktarlar harman yapılip üzerine iki litre su ilave edilerek ateste on dakika kaynatıldıktan sonra soğutulur. Daha sonra ince süzgeçle süzülerek bir cam sürahiye konulacak… Kırk gün süre ile her sabah aç karnına birer fincan içilecek. Kırk gün tamamlandıktan sonra üç gün daha, ( gün aşırı olarak) içmeğe devam ettikten sonra tedavi süresi tamamlanmış olacaktır. Bu işlemlerden sonra hasta daha önce yemesi yasak olan her şeyi Allahın izniyle çekinmeden yiyebilecek. Çünkü Hastalık, tamamen geçmiş olacaktır. Bu reçete eline geçen kardeşlerimizin başkalarına ulaştırmasının, din kardeşliğimizin bir gereği olduğunu hatırlatmak isteriz. Not : Çam sakızı dışında kalanların kaynatılmadan önce, kırlarak veya ezilerek kaynatılması daha yararlı olacağını lütfen unutmayın… (17.05.2013 Cuma namazında 1st. Çakmak camiinde Kore gazisi verdi Esas tavsiye sahibi … Halit Ağırkan 00966-553 090 24-Medine… Bizim notumuz : Riski yok ve denemesi kolay bir tarif… Arzu eden deneyebilir… Hüsnü Yılmaz

 



MUHARREM AYININ BİRİNCİ GÜNÜNDE NE YAPILIR? Muharrem ayının birinci gününde, her birinde besmele çekerek, bir defada 1000 İhlâs-ı şerîf okuyanları Cenâb-ı Hak lütfuyla, keremiyle bu âlemden kul borcu ile huzuruna getirmeyecek, dünyada ödemeye muvaffak kılacaktır. Muharrem ayının birinden onuna kadar 10 gün oruç tutmak faziletli ibadetlerdendir. Bu on günlük orucu tutamayanlar, mümkünse 8, 9 ve 10. günlerde oruç tutmalıdırlar. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), 9. günü seferde bulunduğundan yalnız 10. günü oruç tutmuşlar ve “Sağ olursak, gelecek sene 9. günü de tutarız.” buyurmuşlardır. Bu ayın perşembe, cuma, cumartesi günlerinde peş peşe oruç tutulursa 900 senelik nâfile oruç sevabı verilir. (Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat) 🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹 Garip, Sessiz Sedâsız, Habersiz Gelen Yeni Yıl..! *Kendi değerimiz olan HİCRÎ TAKVİME göre yeni yılımız "1 Muharrem 1444" 30 Temmuz 2022 Cumartesi günü yeni yılın ilk günü.* Bu vesîleyle yeni hicrî yılınızı tebrik eder; yeni tefekkürlere, yeni tevbelere, yeni niyetlere, yeni iyilik ve güzelliklere, Hz.Allah'ın(c.c.) rızâsının olduğu yeni başlangıçlara vesile olmasını Hz Allah'tan temenni ederim..

 






Paris İklim anlaşmasında yer alan bazı maddelerde tarım sanayiinin, silah sanayiinin, hayvancılığın minimum seviyeye çekilmesi var. Son birkaç aydır birçok şehirde büyük ölçülerde birçok tarım arazisi yandı, nedense?!? İmza atan ülkelerin ekonomileri cokertilecek, Kendi ayağına kurşun sıkmak, Paris anlaşması ve İstanbul sözleşmesi ne imza atmaktır

“Allah ancak abdestli olarak namazı kabul eder. Ve kamu malından aşırılıp verilen sadakayı da kabul etmez.” (İbn Mâce, Tahâret, 2)

Çörekotu sirkeyle kaynatılıp siğillere sürülürse siğilleri düşürür. Sirkeyle kaynatılıp ağızda çalkalanırsa diş ağrısına fayda sağlar. Çörekotunu sirkede bir gece bekletip süzüp, suyla karıştırılıp buruna çekilirse baş ağrısına ve sinüzite çok iyi gelir. İbni Sina🌿

Sağlıklı olmak için olmazsa olmazlar önem sırasına göre 1. Alkali nefes almak 2. Alkali iyonize su içmek 3. Uzun süreli açlık ve oruç 4. Topraklanma 5. Vücudumuzun en önemli molekülü D3K2'yi almak 6. Olumlu düşünmek 7. Egzersiz yapmak 8. Alkali beslenme

Ehlullahın kabirlerini ziyaretteki fâideler… Ali Eren Allâme Seyyid Ahmed Dahlan (rahmetüllahi aleyh) Takrîbü’l-Usûl li Teshîli’l-Vüsûl isimli eserinde şöyle diyor: Âriflerden bir çoğunun

 Ehlullahın kabirlerini ziyaretteki fâideler…

Ali Eren
Allâme Seyyid Ahmed Dahlan (rahmetüllahi aleyh) Takrîbü’l-Usûl li Teshîli’l-Vüsûl isimli eserinde şöyle diyor:
Âriflerden bir çoğunun bildirdiğine göre, bir veli (mürşid) vefat ettikten sonra da ruhu müridleriyle alâkalanır. Bu zatın bereketiyle, müridler nur ve feyizlere kavuşurlar. Bunu açıkça ifade edenlerden biri de kutb-ı irşad makamında bulunan Seyyid Abdullah ibni Aliyyi’l-Haddâd kuddise sirruhtur.
Bu zat buyuruyor ki:
“Bir veli (mürşid) vefat ettikten sonra yakınlarıyla (müridleriyle) alâkalanmaya devam eder. Vefatından sonra onlarla alâkalanması, hayattayken gösterdiği alâkadan daha fazladır. Sebebi de hayattayken şahsî ibâdet ve vazifelerle mükellef olup vefatından sonra bu mükellefiyetleri olmadığı içindir.
Oysa hayatta olan velide maddî hayatla ilgili haller mevcuttur. Böyle olduğu için, onda zaman zaman maddî ve mânevî hallerin biri diğerine gâlip gelebilir. Çok zaman da beşeriyet/maddî haller daha gâliptir.
Vefat etmiş olan velide ise maddî hayat emareleri yok olmuş ve sadece mâneviyat kalmıştır. Mâneviyat erbabı vefat ettiği zaman onların sadece maddî vücutları yok olur. Hakikatları/mâneviyatları ise dâima mevcuttur.
Onlar kabirlerinde dirilirler. Bir velî kabre girip mânevî hayatla diriliğe erdiğinde ilminden, aklından ve rûhânî kuvvetinden yani mâneviyatından hiç bir şey kaybolmaz. Aksine ruhları ölümlerinden sonra görme, bilme, mânevî varlıkla hayat ve Allah’a yönelmelerinde artış olur.
Onların ruhları bir şey istemek için Allah’a yönelecek olsa, Allahü Teâlâ onların isteklerini hemen yerine getirir.”
Berzah ehli olan yüksek makam sahibi evliyâullah Allah’ın huzurundadır. Kim onlara yönelir ve onlarla tevessülde bulunursa, bu zatlar da tevessülde bulunan kimsenin arzununun yerine getirilmesi için Alllah’a yönelirler.
Ancak, vefat etmiş olan velilerin yaptıkları sadece bu hususta Allah’a yönelmekten ibârettir. Tevessülde bulunan kulun isteğinin yerine getirilmesi için gerçek tasarruf ise tabii ki Allahü Teâlâ’ya mahsustur. Velinin yaptığı teveccüh ise sadece o tevssülde bulunan kul namına bir istekten ibaret olup yaratmakla âlakası yoktur. Onların istekleri üzerine yaratılır amma icad ve halkta/yaratmada onları ntesiri olmayıp yaratma tamamen Allah’a aittir.
***
Bir kimse bir velinin kabrini ziyaret etse, o veli gelen zatı tanır. Ziyarete gelen selam verse selamını alır. Ziyaretçi kabrin başında Allah’ı zikredecek olsa o veli de onunla beraber zikreder.
Allah dostlarının, kabirlerinde –insanların anlayamayacağı bir şekilde- diri oldukları bir gerçektir. Çünkü onlar sadece bir yurttan başka bir yurda geçmişlerdir.
Onun için, ölümlerinden sonra onlara gösterilecek hürmet, hayattayken yapılan hürmet gibidir. Vefatlarından sonra onların bulundukları yerde, kabirlerinde gösterilecek edep ve terbiye, hayattayken veya vefatları sırasında gösterilen hürmet gibi olmalıdır.
Bir veli vefat ettiği zaman, peygamberlerin ve velilerin ruhları onun cenaze namazına gelirler.
***
Ebü’l-Mevâhib kuddise sirruh şöyle buyuruyor:
“Velilerden öylesi vardır ki, vefatından sonra sadık müridlerine hayatta olduğundan daha fazla himmet ve teveccüh eder.
Allah celle celâlühû bazı kullarına, bazı velilerin vasıtasıyla irşad vazifesi verir. Bunlar insanların nefislerini ısla hve terbiye ederler. Öyle kullar da vardır ki, Allahü Teâlâ onlara vasıtasız olarak nefsi tezkiye ve terbiye etme imkanı bahşeder.
Bir veli/mürşid vefat edince müridlerine kabri içinden himmet ve teveccüh edip onları terbiye eder.
Öyle kullar da vardır ki, çok salevât okudukları için onların terbiyesi ile Resûlüllah Efendimiz vasıtasız olarak ilgilenir.”
İmam Fahreddin Râzî El-Metâlib’de , “Kabir ziyaretinin nasıl olacağının açıklamasında” şöyle diyor:
“Bir kimse, cevheri kâmil bir zatın kabrini ziyarete gider ve orada bir müddet durursa ziyaretçi ile ziyaret edilenin ruhları bir mekanda buluşmuş olur. Bu iki ruh birbirine bakan aynaya benzer. Birinden diğerine yansıma olur. Şöyle ki: Ziyaret sırasında o ziyaretçinin ruhunda meydana gelen her türlü mârifet ve faziletler ziyaret edilen zata da yansır. Veya bunun aksi olur. Ziyaret edilen zatta meydana gelen her türlü mârifet ve üstünlükler, onun ruhundan ziyaretçinin ruhuna da akseder.
Usulüne göre yapılacak olan böyle bir ziyaret, ziyaretçinin ruhunda güzel faydalar doğmasına sebep olur.
Bizim anlattığımızdan daha başka ince ve gizli sırları elde etmek bile akıldan uzak değildir.”
***
Vehhâbiler ve vehhâbî itikadına kapılmış kimseler, hem kabir ziyareti hususunda hem de büyük zatların kabirlerini ziyaret sırasında onlarla tevessül hususunda sakat bir kanaat içindedirler. Onların bu kanaatının kaynağı, vehhâbîliğin kurucusu Muhammed bin Abdilvehhâb’tır.
Muhammed bin Abdilvehhâb, müşrikler hakkında indirilen âyetleri müminlerin üzerine çevirmekte ve Peygamber Efendimiz, diğer peygamberler, veliler ve salihlerle tevessülde bulunmayı, Peygamberimiz’e karşı “Yâ Resûlellah! Senden şefaat istiyoruz” demeyi, kendi fâsid kanaatına göre şirk, böyle yapanları da müşrik kabul etmektedir. Hatta Peygamberimiz’in kabrini ziyaret etmeyi bile şirk olarak vasıflandırmaktadır.
Putlara tapan müşriklerin, niçin puta taptıkları Kur’an-ı Kerim’de Zümer sûresi 3. âyet-i kerimede beyan buyuruluyor. Âyet, onların şöyle söylediklerini haber veriyor:
“Biz bunlara ancak bizi Allah’a daha fazla yaklaştırsınlar diye tapıyoruz.”
Vehhâbîler ise şöyle diyorlar:
“Herhangi bir peygamberle veya veli ile tevessülde bulunan kimse de işte bu müşrikler gibidir. Çünkü o zamandaki müşrikler de putların bir şeyi yarattığına inanmıyor ve yaratanın Allah olduğunu söylüyorlardı. Allah’ın onlar hakkında küfür ve şirk ile hükmetmebi başka bir sebeple değil “Allah’a bizi daha fazla yaklaştırsınlar diye” demeleri sebebiyledir. Tevessül edenler de onların bir benzeridirler.”
Vehhâbilerin getirdiği bu delil bâtıldır. Çünkü müslümanlar peygamberleri ve velileri ilah edinmiyorlar. Onları Allah’a ortak da koşmuyorlar. Fayda-zarar ne varsa hepsini yaratanın Allah olduğuna itikad ediyorlar. Allah’dan başka hiç bir varlığın ibâdet edilmeye lâyık olmadığına inanıyorlar.
Müşrikler ise açıktan açığa putları ilah ediniyor ve onlara tapıyorlardı. Putları ibâdete lâyıt görmelerei onları şirke düşürmüştü. Puta tapan müşrikler ile müsülümanlar nasıl aynı karar altında birleştirilir?
Şayet tevessül şirk osaydı, Peygamberimiz de ashab da bu ümmedin halef ve selefi de hiç tevessülde bulunmazdı. Halbuki hepsi de tevessülde bulunmuştur.
Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle duâ ediyordu:
“Ey Allahım! Dilekte bulunanların senin üzedindeki hakkı ile senden istiyorum.”
Peygamberimiz’in bu duâsına dikkat etmek icap ediyor. Burada her mü’min ile tevessül etme vardır.
Resûlüllah efendimiz hem kendisi böyle duâ ediyor hem de ashabına böyle yapmalarını emrediyordu.
Bu duânın açık bir tevessül olduğunda hiçbir tereddüt yoktur.
Peygamberimiz’den şu rivayet de vardır:
“Ey Allahım! Ben peygamberinin ve benden önceki peygamberlerinin hakkı için annem Fatıma binti Esed’i affet ve kabrini geniş eyle.”
Bu hadis, uzun bir hadisin bir kısmıdır. Taberânî El-Kebîr ve El-Evsat’da, İbni Hibban ve Hâkim Enes ibni Mâlik’den rivâyet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmişlerdir.
Fâtıma binti Esed radıyallâhü anhâ, Hazreti Ali efendimizin annesidir. Peygamberimiz ‘in küçüklüğünde onun yetişmesi ile meşgul olmuştu. Vefat ettiğinde Peygamberimiz cenazesinin bulunduğu yere girdi. Baş ucunda oturup, “Anamdan sonra anam olan Fâtıma! Allah sana rahmet etsin” diye duâ ederek ona olan saygı ve sevgisini dile getirdi. Kendisinin Bürd isimli elbisesi ile kefenletti ve kabrinin kazılmasını emretti.
Enes radıyallâhü anh diyor ki:
“Cemaat kabrin bulunduğu yere vardığı zaman Resûlüllah kabri eliyle kazdı ve toprağı elleriyle çıkardı. Sonra kabrin içine girdi, yanı üzere yattı ve şöyle duâ etti:
“Ey dirilten ve öldüren, hayat sahibi olan ve ölmeyen Allah! Annem Fâtıma binti Esed’i affet. Gireceği yeri/kabrini ben nebinin ve benden önceki nebilerinin hakkı için genişletiver. Zira sen esirgeyenlerin en merhametlisisin.”
Kur’an-ı erim’de de şöyle buyuruluyor:
“Onlar kendilerine zulmettikleri vakit sana gelipte mağfiret dileselerdi. Onlara (sen) resul de mağfiret dileyiverseydi(n), elbette Allah’ı tevbeleri hakkıyla kabul edici çok esirgeyici bulacaklardı.” (Nisâ sûresi, âyet: 64)
Hazreti Ömer (r.a.) Peygamberimiz’in vefatından sonra Peygamberimiz’in amcası Hazreti Abbas’ı vesile ederek Allah’tan yağmur yağmasını istemişti.
Hazreti Ömer şayet Peygamberimiz’İ vesile ederek yağmur dileğinde bulunsaydı, Peygamberimiz’den başkasıyla tevessülde bulunmanın câiz olmadığını anlatmış olurdu.
Hazreti Ömer’in, başkasını değil de Hazreti Abbas’ı seçmesi, hem Allah resûlünün yakınlarının şerefini ortaya koymak hem de daha faziletli bir kimse varken faziletçe daha aşağıda olan kimse ile tevessülde bulunmanın câiz olduğunu anlatmak içindi. Zira orada Hazreti Abbas’dan daha faziletli olan Hazreti Ali de vardı.
Netice:
Ehli sünnete göre, peygamberlerle olsun salih zatlarla olsun, hayattayken de vefatlarından sonra da tevessül câizdir. Zira hadisi şerifler buna delalet ediyor.
Tevessülü câiz görmeyenler, tevessül edenlerin Allah’tan başkasına “Benim şu işimi hallet” diye duâ ettiğini söylüyorlar. Oysa her müslüman, yaratma fiilinin Allah’tan başka kimseye ait olmadığını bilir ve böyle bir hataya düşmez.
Bir müslüman, “Şu yemek beni doyurdu, şu içecek benim susuzluğumu giderdi, şu ilaç bana şifa verdi” veya “Şu doktor bana fayda verdi” gibi sözler söylerken mecaz konuşmuş olmaktadır. Zira doyuranın, susuzluğu giderenin, şifa ve fayda verenin aslında Allah olduğunu bilir ve öyle inanır. Yemek doyurmaz Allah doyurur, ilaç şifa vermez Allah şifa verir. Yemek, su ve doktor ise vesile olmaktadır.
Aynen bunun gibi, tevessül ve vesilede de müslümanlar vesile ettiği kimselerin –hâşâ- yaratma gücüne sahip olduğuna inanmamaktadırlar. Her istediklerini allah’tan istemekte ve kulları ise sadece vesile edinmektedirler. Meselâ, “Ya rabbi Peygamberimiz’in hürmetine…” demek gibi…
Böyle söyleyenleri sapıklıkla veya küfürle suçlamak, Peygamberimiz’in “Benim ümmetim sapıklık üzerinde birleşmez” hadis-i şerifine de aykırıdır.
Çünkü bu ümmetin çoğunluğu böyle duâları devamlı yapmaktadır…

Yapılması zor, sevabı bol bir ibâdet: Hac | Ali Eren Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin beyanına göre, İslam 5 esas üzerine binâ edilmiştir: Allah’dan başka ilah olmadığına ve Hz. M

 Yapılması zor, sevabı bol bir ibâdet: Hac | Ali Eren

Peygamber (sallallâhü aleyhi ve sellem) Efendimiz Hazretleri’nin beyanına göre, İslam 5 esas üzerine binâ edilmiştir: Allah’dan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed Mustafa’nın onun kulu ve resûlü olduğuna şehâdet, namaz,, oruç, zekat ve hacc…
Birinci olan şehâdetten, hiçbir zaman uzak kalınmaması şart. Dünyadan, bu şehâdetle gidenler âhirette onunla ebedî beraber olacaklar. Ebedî olan cennette, Allah’a ve Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselam’a inanmayan hiçbir kimse bulunmayacak.
Âhiret ibâdet yeri değil mükâfat yeri. Cennette sadece iki ibâdet olacak: Îman ve nikah. O âlemde İslamın diğer 4 şartını yerine getirme mecbûriyeti yok.
Ramazandan sonra gelen Şevval, içindeki bulunduğumuz Zilkâde ve önümüzdeki Zilhicce, hac aylarıdır. Kur’an-ı Kerim’de bu aylar hakkında, “Hac bilinen aylardadır” buyuruluyor.
Fakat bu, “Hac bu aylarda istenilen zamanda yapılabilir” demek değil, “Hac ihramına bu aylarda girilebilir” demek. Hacc, kurban bayramından iki gün önce başlayıp, bayramın üçüncü günü biter. Haccın zamanı işte bu günlerdir. Bu günlerin dışında hac yapılamaz.
Geçen senelerde söylenen, buna zıt ve iyi niyetle telifi mümkün olmayan bir takım sözler ilmî olmaktan uzaktır. Öyle sözleri ciddi olarak ele almaya da değmez de ha şöyle gülünç bir fıkra niyetine yazmış olalım. Fıkra gibi olan o sözlerden biri şuydu:
“Hac birkaç güne sıkıştırıldığı için çok kalabalık oluyor. Haccı senenin tamamına yayalım da herkes rahatça hac yapabilsin.”
Bunu söyleyenlerin derdi, gayreti aslında haccın rahatça yapılması falan değil. Dertleri aksine haccın yapılmaması. İstiyorlar ki, hac, hac olmaktan çıksın.
Hatta bir kimsenin böyle bir şey söyleyebilmesi için sadece ilimden değil muhakemeden de nasipsiz olması icap eder. Nasreddin Hoca’nın “Kar ile pekmez yemeyi ben icat ettim ama ben de beğenmedim” dediği gibi, bu sözün sahipleri bu tekliflerini kendileri beğeniyorlar mı acaba?
Beğeniyorlarsa buyursunlar söylediklerini önce kendileri tatbik etsinler. Ama dediğim gibi zaten onların dertleri hac falan değil… Kendileri namazla ezanla alâkalı olmadığı halde “İlle de ezan Türkçe okunsun” diyenler var ya bunlar da öyle işte.
Sormak lâzım: Haccın senenin bütün aylarına yayılmasını istiyorsun. Peki sen, diğer bütün müslümanlar gibi hac yapmaya niyetlendin de yapamadın mı? Yapmak isteyip de yapamadınsa, kendi istediğin gibi hac yapmaya uğraştın mı? Yani her hangi bir şekilde hac yapmaya niyetlendin mi?
Ne ne niyetlenmesi canım! Türkçe ezan isteyenlerin niyeti neyse onlarınki de o işte…
Farzedelim ki, İslâmî ilimlerden uzak biri çıkıp şöyle dedi:
“Cuma namazları çok kalabalık oluyor. Cuma namazını haftanın bütün günlerine yayalım da Cuma namazları rahatça kılınsın. Bayrak namazları daha kalabalık oluyor. Onları da senenin diğer aylarına yayalım ki bayram namazları da rahat rahat kılınsın.”
Bunu söyleyen hakkında, “Bu adamın aklı yerinde mi?” demezler mi? Yahu adı üstünde, Cuma namazı. Bunu Perşembe günü kılarsan adına Cuma namazı mı diyeceksin Perşembe namazı mı?
Değerli okuyucular!
Sevgili Peygamberimiz haber veriyor: İmandan sonra en değerli ibâdet, cihad ve hacdır. Amr b. As Hazretleri’ne, üç şeyin kendinden önceki günahları yok ettiğini haber veriyor. O üç şey şunlar: Müslüman olmak, Allah için hicret etmek ve haccetmek…
Hac yolculuğunda; bütün yaratılanların en üstünü olan efendimizi ziyaret de var. Efendimiz, “Beni vefatımdan sonra ziyaret eden hayatımda ziyaret etmiş gibidir” buyuruyor.

Kadın sadece evinde ve sadece eşi için süslenmelidir. Ali Eren "Kadın efendisinin karşısında güzel elbiselerini giyerek, ziynetlerini takınıp, güzel kokular sürünmeli, lüzum eden tuvaletini yaparak kendisine ve evinin içerisine çeki düzen vermelidir. Bunu evinin içinde yaparak hürmet ve muhabbetini yalnız efendisine ve yalnız yuvasına hasretmelidir. Zira bu hak efendisine aittir."

 Kadın sadece evinde ve sadece eşi için süslenmelidir.

Ali Eren
"Kadın efendisinin karşısında güzel elbiselerini giyerek, ziynetlerini takınıp, güzel kokular sürünmeli, lüzum eden tuvaletini yaparak kendisine ve evinin içerisine çeki düzen vermelidir. Bunu evinin içinde yaparak hürmet ve muhabbetini yalnız efendisine ve yalnız yuvasına hasretmelidir. Zira bu hak efendisine aittir."
"Evinde eski, yağlı, kirli ve pis kokulu iş elbiselerini giyerek efendisinin karşısına çıkmamalıdır. Çünkü böyle hallerde kocanın tiksinerek aralarındaki muhabbet ve sevgisinin zail olmasına sebep olur."
"Kadınlar daima süslenecekleri zaman şer'i şerifin tarifi üzere süslenmeli ve bunu da evinin içerisinde yaparak Peygamber Efendimizin menettikleri şeylerden de sakınmalıdır."
"Kadın sadece kocası için olmak üzere kına kullanması yüzüne allık pudra sürmesi, sürme çekmesi ve güzel kokular sürünmesi başlıca ziynetlerindendir. Bunları kullanmasında bir mahzur olmayıp bilakis sevap vardır. Hz. Aişe (r.a.) validemizden buna dair hadis rivayet edilmiştir."
Sokağa çıkan, gezmeye giden kadınların koku sürünerek dışarıya çıkması memnüdur. Güzel kokunun cinsi teheyyüçler üzerindeki tesiri malumdur. Onun için Peygamberimiz (s.a.v.) bir Hadis-i Şeriflerinde:
"Harama bakan her göz, göz zinası yapmış olur. Bir kadın güzel koku sürünüp - erkekler arasından geçerse, yahut erkeklerin bulunduğu yere gelirse, göz zinası günahı kazanır." buyurmuştur.
Peygamberimiz buyuruyorlar ki:
"Cennete muttali oldum (baktım). Gördüm ki, cennet ahalisinin en azını kadınlar teşkil ediyorlar. Bu du*rum karşısında sordum:
- Kadınlar nerede?
Cennet hazini bana şu cevabı verdi:
- Onları, iki kırmızı, yani altın ve boyalı elbiseler cennetten meşgul etti."
Allah'ın Resülü (s.a.v.) bu sözüyle ziynet takılarını ve süslü elbiseleri kasdetmektedirler.
Süs erkeklerin şehvetini harekete geçireceğinden, kadın sa*dece kocası için süslenmeli ve bu süsle asla dışarı çıkmamalıdır. Çünkü süs aynı zamanda güzelliğini ortaya çıkarır. Böylece karı-koca arasında sevgiyi artırır. Kadın endamlı ve güzel olabilir. Buna rağmen yine de süslenmelidir. Temiz ve süslü kadın kocasının gönlünde taht kurar. Kocası nasıl beğeniyorsa evde öyle giyinmelidir. Onun hoşlanmadığı şeylerden şiddetle kaçınmalıdır. Süslenmedeki bir kusuru ko*casının dikkatini çeker ve bunun neticesi olarak başka bir kadına gözü takılırsa, kusurun büyüğü kadına aittir. Süs güzeldir ama, onun aşırısı da kötüdür. Kirlipaslı olmayıp tabi şekilde süslenmelidir. Bir yolculuktan gelecek olan kocasını dağınık bir elbise ile karşılayan kadına karşı kocasının ilgisi de ona göre olacaktır. Akıllı bir kadın asla böyle hareket etmez.
Başka bir hadis-i şerifte şöyle buyuruluyor:
"Koku sürünüp camiye giden kadın o kokuyu yıkayıp gidermedikçe namazı kabul olunmaz."
Kadının koku sürünmesinin yasaklanmasının sebebi bellidir. Koku, şehveti tahrike vesile olan şeylerdendir.
Mescide giderken haram olan koku; çarşıya, komşuya, pazara giderken de haramdır. Hatta günah bakımından öbüründen daha da büyüktür. İbni Hacer El-Heytemi şöyle demektedir.
"Kadının süslenerek, koku sürünerek evinden dışarı çıkması kocası müsaade etse de büyük günahlardandır."


Aşı isminin ardına gizledikleri şu biyolojik silahlarla taarruz olayında Sağlık Bakanlığı'na çok yükleniyoruz ama bence asıl Milli Savunma Bakanlığı'nın ilgilenmesi gereken bir durum bu. 😏

 

Endi Bo
Aşı isminin ardına gizledikleri şu biyolojik silahlarla taarruz olayında Sağlık Bakanlığı'na çok yükleniyoruz ama bence asıl Milli Savunma Bakanlığı'nın ilgilenmesi gereken bir durum bu. 😏😒

Aldığınız her doz, bağışıklık sisteminize sıkılmış silahtır...

 

İlkgül Bozoklu
Aldığınız her doz, bağışıklık sisteminize sıkılmış silahtır...

Yalan bilgiyi dinlemek ve uygulamak İNTİHAR!! Yalan bilgiyi vermek ise, CİNAYETTİR!!

Ülkemize gerek para karşılığında, gerek sığınmacı kılıfıyla sokulan milyonlarca farklı milletten insanın, küresel çetenin bir planı olduğunu göremeyene daha ne diyelim..

 Tüm dünyanın gözü olan bu topraklara şu ya da bu bahaneyle milyonlarca neidüğü belirsiz insanın elini kolunu sallayarak getirilmesi ya da vatandaşlık satılması olağan bir durum değildir..

Davut Gazi Toklu

"parsel parsel toprak ve vatandaşlık satan" biri "Kan'la aldığımız bu toprakları ancak kanla veririz" diyen cennet mekan Abdülhamid Han'ın tırnağı bile olmaz..!

 

"Çoban yolunu kaybettiğinde, Sürü'nün bundan haberi olmaz!" Şu Meksika atasözü günümüz 'bazılarını' ne güzel özetliyor..

Kasîde-i Bürde ziyafetine buyrun..

#Hicrî_Yılbaşı'ndan bîhaber olanları haberdar edin! Yarın akşam hayırlısıyla yeni seneye giriyoruz..☝🏼

 


MUSÎBETTEN MUHAFAZA İÇİN DUÂ İmam-ı Rabbani Hazretleri (ks) talebeleriyle yolculuk yaparlarken istirahat için bir kervansaraya uğradılar. Talebelerine, "Bugün buraya bir bela geleceğini ve herkese sirayet edeceğini görüyorum. Arkadaşlarımız birbirlerine söylesinler.

 MUSÎBETTEN MUHAFAZA İÇİN DUÂ

İmam-ı Rabbani Hazretleri (ks) talebeleriyle yolculuk yaparlarken istirahat için bir kervansaraya uğradılar. Talebelerine, "Bugün buraya bir bela geleceğini ve herkese sirayet edeceğini görüyorum. Arkadaşlarımız birbirlerine söylesinler.
Herkes 🌿"Bismillahillezi là yedurru meʼasmihi şey'ün fi'l-ardi vela fi's-semãi ve hüve's-semiu'l alim" ve "Eüzü bi-kelimätillähi't-tämmäti küllihå min şerr-i må halak"🌿dualarını tekrar tekrar okusunlar. Çünkü bu duaları kim okursa Allâhü Teala'nın inayeti ile kendisi ve malı korunur." buyurdular.
Bu sözlerden bir müddet sonra kervansarayda yangın çıktı.
İnsanlar bütün gayretlerine rağmen yangını söndüremediler. Birçoğunun malı yanarak telef oldu.
(Sohbet esnasında orada olmayan) Müridlerinden Mevlâna Abdülmümin Lahori'nin de malları yandı, kendisi de canını güçlükle kurtarabildi. İmam-ı Rabbani Hazretlerinin huzurlarına geldi.
İmam-ı Rabbani Hazretleri "Hiç kimse size okunması icab eden dualan söylemedi mi?" buyurdular. "Hayır efendim." dedi. İmâm-ı Rabbani Hazretleri, haber vermedikleri için talebelerine sitem etti ve "Her ne zaman bu dua okunursa okuyanın kendisi ve malı kurtulur." buyurdular.
(Silsile-i Sadat Nakşibendiyye, Fazilet Neşriyat)

MUHARREM AYI senenin ilk gününde ibadetle başlamak.. Muharrem ayı, Hicrî senenin birinci ayıdır.

 MUHARREM AYI senenin ilk gününde ibadetle başlamak..

Muharrem ayı, Hicrî senenin birinci ayıdır.
Bu ayın ilk gecesi (bu akşam 29.07.2022) akşam namazı ile yatsı namazı arasında Allâhü Teâlâ’nın rızası için iki rekât namaz kılınır. Namaza şöyle niyet edilir:
“Yâ Rabbi, bizi yetiştirmiş olduğun bu seneyi, hakkımızda mübarek kılman, aff-ı ilâhîne, feyz-i ilâhîne mazhar kılman, dünyevî ve uhrevî saadetlere nâil eylemen için, Allâhü Ekber.”
Her rekâtte 7 Fâtiha-i şerîfe, 7 Âyetü’l-Kürsî, 7 İhlâs-ı şerîf okunur.
Namazdan sonra:
11 defa “Lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülkü ve lehü’l-hamdü yuhyî ve yümît, ve hüve Hayyün lâ yemût, biyedihi’l-hayr, ve hüve alâ külli şey’in kadîr.”
11 istiğfâr-ı şerîf, 11 salevât-ı şerîfe okunup dua yapılır.
Duada, geçmiş senenin günahlarının affı ve yeni seneye günahsız girmek için ilticâ edilir.
Muharrem ayının birinci gecesi ayrıca şu şekilde niyet ederek bir Tesbih Namazı kılınır:
“Yâ Rabbi, bu yeni senede beni mağfiret-i ilâhiyene, rızâ-yı ilâhîne ve hidâyet-i ilâhiyene mazhar eyle, yeni açılan amel defterimi rızâ-yı ilâhîne muvâfık amel ile doldurmayı bana nasip eyle, beni gadab-ı ilâhîne dûçâr edecek amellerden muhafaza buyur.”
Tesbih Namazında (15 tesbihden sonra) şunlar okunur:
Rekâtte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 Âyetü’l-Kürsî,
Rekâtte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 Âmene’r-Rasûlü… (Sûre-i Âl-i İmrân’ın ilk 2 âyeti de ilave edilerek)
Rekâtte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 Hüvellâhüllezî…
Rekâtte: 1 Fâtiha-i şerîfe, 1 İhlâs-ı şerîf.
Namazdan sonra istiğfâr edilir, salevât-ı şerîfe getirilir ve arkasından dua edilir.
(Duâ ve İbâdetler, Fazilet Neşriyat)