30 Kasım 2021 Salı

ENDONEZYA’NIN MÜSLÜMAN OLUŞU ; VARSIN KAZANCIM AZ OLSUN !


Getirdiği kaliteli kumaşlar tam da halkın aradığı cinstendir. Kendisi ise kanaat sahibi bir mü’min olduğundan; “Varsın kazancım az olsun, lâkin temiz ve helâl olsun.” düşüncesindedir. Bu sebeple gabn-i fâhiş denilen, bir malı değerinin çok üstünde satmaya hiç meyletmez. Kısa zamanda zengin olma hayal ve hırsına kapılmaz.
İşe geç geldiği bir gün, tezgâhtarın sattığı mallardan çok yüksek bir kâr elde ettiğini görür ve bunun üzerine tezgâhtar ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
- Hangi kumaştan sattın?”
“–Şu kumaştan efendim.”
“–Kaça sattın?”
“–On akçeye.”
“–Nasıl olur? Beş akçelik kumaşı on akçeye nasıl satarsın? Adamcağızın bize hakkı geçmiş. Görsen tanır mısın onu?”
“–Evet, tanırım!”
“–O hâlde hemen git ve o müşteriyi buraya getir. Onunla vakit kaybetmeden helâlleşmem lâzım.”
Tezgâhtar gider, müşteriyi bulup getirir. Dükkân sahibi, müşteriyi karşısında görür görmez, kendisinden helâllik ister ve tezgâhtar tarafından alınan fazla parayı da müşteriye uzatır. Müşteri ise daha evvel hiç karşılaşmadığı bu güzel muâmele karşısında büyük bir hayret içindedir. Kendi kendine; “Hakkını helâl et?” cümlesinin mânâsını kavramaya çalışır.
Bu hâdise, kısa sürede dilden dile dolaşır. Çok geçmeden de kralın kulağına kadar ulaşır. Sonunda kral, kumaş tüccarını saraya çağırır ve:
“–Sizin yaptığınız bu davranışı biz daha önce ne duyduk, ne de gördük!.. Sizin bu hâliniz, bize bir muammâ oldu. Bunu bize îzah eder misiniz?” diye sorar.
Tüccar ise kemâl-i edeple:
“–Ben bir müslümanım. İslâm’da mülk, Allâh’ındır. Kul sadece bir emanetçidir. Ayrıca İslâm’da haksız kazanç, fâiz, istismar, gabn-i fâhiş (kandırmak sûretiyle değerinin çok üstünde satış yapmak) ve toplumun zararına olan bütün satışlar yasaktır. Bu alışverişte ise müşterinin bana hakkı geçmişti. Dolayısıyla kazancıma haram karışmıştı. Ben sadece bir yanlışı düzelttim.” diyerek cevap verir.
Rasûlullah buyurur:
“Allah, sizden önce yaşamış olan bir kimseye rahmetiyle muâmele etti. Çünkü bu adam sattığında, aldığında, borcunu istediğinde (kabalık ve sertlik değil, anlayış ve) kolaylık gösterirdi.” (Tirmizî, Büyû, 75/1320)
Bunun üzerine kral:
“–İslâm nedir, müslüman olmak neyi gerektirir?” gibi soruları peş peşe sıralamaya başlar.
Tüccar da soruları birer birer, tatlı bir üslûpla cevaplandırır.
Böyle bir dînin varlığını bu vesîleyle ilk defa duyan kral, fazla vakit geçirmeden İslâm ile şereflenir. Daha sonra kısa bir müddet içinde halk da müslüman olur.
İşte dünya devletleri içinde -yaklaşık 250 milyonluk- en kalabalık müslüman nüfusuna sahip olan bugünkü Endonezya’nın İslâm’ı kabul etmesindeki sır, belki de sadece bu beş akçelik kumaş ticâretinde sergilenen İslâm ahlâkıdır. Müslüman tâcirin yaptığı şey ise:
İslâm şahsiyet ve vakarını temsil ederek İslâm’ın güler yüzünü ve gönül dokusunu fiilen sergilemektir...


Namazın güzelliği, diğer ibadetlerin aksine olarak iman gibi kendisindendir. Kendisinde en çok ibadetleri toplayan ve insanı Allahü teâlâya en çok yaklaştıran bir ameldir. Çünkü Allahü teâlâya namazda yalvarıp, Allahü teâlânın azamet ve celalini müşahede edicidir. Namazı, huşû ve hudû, yani tevazu’ ve korkuyla, kalb huzuruyla ve tümaninete [rükû’ ve secdelerde, kavmede ve celsede, bütün uzuvların hareketsiz kalmasına] riayetle ve cemaatle, tezellül ile eda etmek, kurtulmanın başlıca sebeplerindendir. Bu suretle namazını kılan müminlerin kurtulacakları, âyet-i kerimede beyan buyurulmuştur.

 





Kahtaniye/Cehcaha, Mansur da denilmiştir

 

Kahtaniye/Cehcaha, Mansur da denilmiştir
Keza (N. b. Hammad) İbni Amr’dan tahric etti, O dedi ki:
Ey Yemen topluluğu! Mansur’un sizden olduğunu söylüyorsunuz. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, O’nun babası Kureyşi’dir. İstesem O’nu son ceddine kadar sayardım.
Naim b. Hammad, Süleyman b. İsa’dan tahric etti, dedi ki:
Bana ulaşan bir habere göre, Hz. Mehdi ondört sene Beytül- Makdis’de kalır, ardından ölür. Kendinden sonra, kendi kavminden Mansur adında bir adam (Kahtani, Cehcah) arkasıdan gelir. Beytül-Makdis’de yirmi bir sene durur. Sonra öldürülür, daha sonra Mevla adında birisi gelir ve üç yıl kaldıktan sonra o da öldürülür. Ve bilahare Heşimül-Mehdi gelip üç yıl dört ay on gün kalır.
Keza (N.b. Hammad) Zühri’den tahric etti, dedi ki:
Mehdi ölür, sonra insanlar fitnelere düşer ve kendilerine Mahzum kabilesinden bir adam gelir, O’na biat olunur. Bir müddet kalır, sonra semadan ins ve cinne ait olmayan bir münadi şöyle nida eder: “Falana biat edin ve hicretten sonra topuklarınız üzere geriye dönmeyin.” İnsanlar hemen bakınırlar, ancak (biat edecek kimse) göremezler. Sonra bu nida üç kez duyulur. Bilahare Mansur’a biat edilir de Mansur, Mahzuni üzerine yürür. Allah da O’na (Mansur'a yani Kahtani'ye) nusret verir de onu (Mahzuniyi) ve beraberindekileri öldürür.

"Münafık iyiliği konuşur ama kötülüğü işler. Ümmetim için en çok bu ağzı iyi lafyapan münafıklardan korkarım." (Râmuz el-Ehadis) Vehbi Düvel Abdestini alarak sıradan bir insan gibi çıkmıştı evinden. Sahabeye imamlık yapacak, sabah namazını kıldıracaktı. Nereden bilecekti ki "Mihrap şehidi" olacağını?

 Abdestini alarak sıradan bir insan gibi çıkmıştı evinden.

Sahabeye imamlık yapacak, sabah namazını kıldıracaktı.
Nereden bilecekti ki "Mihrap şehidi" olacağını?
Ta ki Ebu Lülü denen münafığın hançeri sırtına saplanana kadar..
Parçalanan bağırsaklarından sicim gibi akan kanlar sevgilisine kavuşmayı müjdelerken ona, hemen evine taşındı Hattab'ın oğlu Hazreti Ömer!
Bizim tabirimizle "koma" halinde yatarken evinde, ölüp ölmediğini anlayamadı sahabe.
Onu defalarca "Ey Ömer! Emirul Müminin!" diyerek uyandırmaya çalıştılar.
Ama hiçbir tepki vermeden tam 2 buçuk gün yaşadı bu halde.
Sonunda Ensar'dan biri geldi ve onun bu halini seyrettikten sonra;
"Ömer, namaz vakti geldi!" deyin dedi.
Bunu işiten İbn Abbas, Hazreti Ömer'in kulağına eğilerek;
-Ey Emirul Müminin "namaz" dedi.
Bunun üzerine gözlerini aralayıp;
-Namazı bitirdiniz mi?
Diye sordu ashaba.
Çünkü onun aklı hançerlendiği namazında kalmıştı, bitirememişti ki!
"Namazı olmayan İslam; İslam değildir, ben burda günlerdir namazsız nasıl yaşadım?
Diyerek o haliyle teyemmüm aldı.
Namaza durduğunda parçalanmış bedeninden kanlar bardaktan akar gibi akıyordu.
Ama o YARIM BIRAKTIĞI SABAH NAMAZINI TAMAMLADI!
Son nefesini vermek üzereyken oğlunun dizinde olan başını toprağa koyarak;
-Vay bana.. Vay beni Allah affetmezse benim halim nice olur?
Rabbim bu başımı toprakta görsün, beni bu hal üzere tevazuda görsün deyip, yüzü toprakta Rabbi
Rahmana kavuştu..
Emirul Müminin, o heybetli ve Celalli Ömer bin Hattab, RadıyAllahu anh! Koma halindeyken namazını tamamlamanın derdindeydi!
Başım toprakta öleyim, Rabbim beni bu halde görsün ki affolunmama vesile olsun dedi..
Oturup muhasebemizi yapalım şimdi kardeşler.
Daha yaşarken "cennet ile müjdelenen" Hazreti Ömer, son nefesinde yüzünü oğlunun dizinden toprağa koyuyor ki Rabbim benim acziyetimi görsün, belki affıma vesile olur!
Ahh, birde bizim aldanışlarımıza bak..!!

Hak teâlâ buyurur ki: (Ey kulum! Sana verdiğim mühlet ve fırsatlarda ne kazandın? Benim huzuruma neyle geldin? Amellerin neticesi ve bu müddette yaptığın işlerin semeresi nedir? Ömrünü neyle sona erdirdin? Kuvvet ve gücünü nerede tükettin? Ömrünü nerede harcadın? O kıymetli nefesleri nerede sarf ettin? O güzel cevheri neyle yıprattın? Beş duygu organın nereye rehber oldular? Göz, kulak ve idrak, arşın cevherleridir. Bunlara mukabil ne satın aldın? Parlaklıkta nihayeti olmayan ve yıldızlardan yukarı olan bu cevherleri nerede sarf eyledin? Merhamet ederek sana verdiğim, el, ayak ve güçlü kollarınla ne yaptın? Bunlarla kazandığın nedir?) Böyle zor ve korkulu suallerle Cenab-ı Hakk’ın sorguya çektiği kimse olur. Bu hitaplar kıyamda olduğundan, hayâ ve utancından ayakta kalmaya takat getiremediğinden, beli bükülür, rükûa varır. Rükûda tesbih ile başlanır. Bir daha ilahi ferman gelir ki, kulun Hakk’a hesap vermesi lazımdır. Hesap görmek için başını kaldırır. Rükûdan başını kaldırırken, isyan ve günahlarına karşı nail olduğu hâlden ve Allahü teâlânın lütuflarından utanarak secdeye kapanır. Zillet ve acizliğini arz etmek için en şerefli azası olan alnını toprağa koyar. Hak teâlâ sonsuz rahmet ve merhametinden dolayı, yüzünü topraktan kaldırmasını emreder. Yine Allahü teâlânın bu merhametini görünce, tekrar secdeye kapanır. Yine başını kaldırmasını, Cenab-ı Hak emir ve ferman eder. Başını kaldırınca, Hak teâlâ hitap eder, (İnceden inceye senden hesap isterim) der. Bu ilahî hitabın heybeti, beklemeye kudret bırakmaz. O ağır sual ve cevabın altından kalkamayacağını görür. Hak teâlâ, oturduğu yerde hesabını emreder.

 


Hafız en-Necm el-Gayzî 'den naklen İmam-ı Azam Hazretleri demiştir ki: “Rabbimi 99. defa rüyamda gördüm. Nefsimden dedim ki eğer 100. defa görürsem kıyamet gününde kulların azabından ne ile kurtulur diye soracağım. 100. defa Rabbimi gördüm ve “Kıyamet günü kulların azabından ne ile kurtulur” diye sordum. Allâh’ü Teâlâ: “Kim ki sabah ve akşam namazlarından sonra “Sübhânel ebediyyil ebed…” okursa kıyamet gününde azabımdan kurtulur” buyurdu.

 


Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” buyurdu ki: (Sizlerden biriniz, namaz kılarken, rükûdan sonra kalkıp, dik durmadıkça ve ayakta her uzvu yerine yerleşip, durmadıkça namazı tamam olmaz.) Bir defa da buyurdular ki: (İki secde arasında dik oturmadıkça namazınız tamam olmaz.) Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” namaz kılanlardan birinin yanından geçerken gördü ki, kavme [rükudan sonra dik durma] ve celseyi [iki secde arasında oturma] hakkıyla yerine getirmiyor. O şahsa buyurdu ki: (Eğer namazlarını böyle kılarak ölürsen, Kıyamet günü, sana ümmet-i Muhammed’dendir demezler.) Başka bir yerde de buyurdu ki: (Altmış sene namaz kılıp, fakat yine namazı eda edilmiş olmayan, yani bir namazı makbul olmayan şu kimsedir ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez.) Zeyd ibni Vehb, namaz kılan bir kimseyi gördü ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez. O şahsı davet edip, buyurdu ki, (Ne vakitten beridir bu şekilde namaz kılarsın?) O şahıs cevabında, (Kırk senedir) dedi. Zeyd buyurdu ki: (Sen kırk senedir namaz kılmamışsın. Eğer vefat edersen Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünneti [dini] üzere ölmezsin.)

 Sehl Tüsterî (رضي الله عنه)’ya "Bir adamın günde bir öğün yemesi hakkında ne buyurursun?" Dediklerinde o da:

"Bu sıddıkların ahlakıdır" demiş.
İki öğünü sormuşlar,
"Bu müminlerin yemeğidir." demiş.
Üç öğün yiyen kimseyi sormuşlar,
"Ona bi yemlik hazırlasınlar" buyurmuş....


Bir gün, Peygamber Efendimiz’in yanına ashabından biri gelerek, “Size dünya ve ahiretle ilgili soracak sorularım var.” der.
Bunun üzerine Peygamberimiz o kimseye, “Ne istiyorsan sor.” buyururlar. Ardından o kişi ile Peygamber Efendimiz arasında bizim de pek çok dersler çıkarabileceğimiz şu diyalog yaşanır:
- İnsanların en zengini olmak istiyorum. Ne yapmalıyım?
- Kanaatkâr olursan insanların en zengini olursun.
- İnsanların en hayırlısı olmak istiyorum.
- İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır. Sen de insanlara faydalı ol.
- İnsanların en adaletlisi olmak istiyorum.
- Kendin için istediğini insanlar için de istersen insanların en adili olursun.
- İnsanlar içinde Allah’a en yakın, O’nun en has kullarından olmak istiyorum.
- Allah’ı çok zikredip anar ve hatırlarsan o zaman Allah’ın en has kulu olursun.
- Muhsinlerden, iyilik edenlerden olmak istiyorum.
- Allah’a, O’nu görüyor gibi ibadet et, her ne kadar sen O’nu görmesen de O seni görüyor.
- İmanımı kemale erdirmek istiyorum.
- Güzel ahlaklı olursan imanın kemale erer.
- Kıyamet günü nur içinde haşrolmak istiyorum.
- Hiç kimseye zulmetme, kıyamet günü nur içinde haşrolursun. Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin.
- Günahlarımın azalmasını istiyorum.
- İstiğfar ederek günahlarının bağışlanması için Allah’a yalvarırsan günahların azalır.
- İnsanların en kerimi olmak istiyorum.
- Allah’a kullarını şikayet etmezsen insanların kerimi olursun.
- Rızkımın bol olmasını istiyorum.
- Temizliğe devam edersen rızkın bol olur.
- Allah ve Resulü tarafından sevilmek istiyorum.
- O zaman Allah ve Resulü’nün sevdiklerini sev, sevmediklerini de sevme.
- Allah’ın bana kızmasından kendimi korumak istiyorum.
- Kimseye kızmazsan Allah’ın gazabından ve kızmasından kurtulursun.
- Duamın kabul edilmesini istiyorum.
- Haramlardan sakınırsan duaların kabul olur.
- Allah’ın beni başkalarının yanında rezil etmemesini istiyorum.
- Namusunu koruyup iffetli ol ki; insanlar yanında rezil olmayasın.
- Allah’ın ayıplarımı, kusurlarımı örtmesini istiyorum.
- Kardeşlerinin ayıplarını örtersen Allah da senin ayıplarını örter.
- Benim günahlarımı ne siler?
- Gözyaşların, hudûun (saygıyla Allah’a kulluğun) ve hastalıklar.
- Allah yanında hangi özellikler daha faziletlidir?
- Güzel ahlak, tevazu, belalara sabır ve kazaya rıza.
- Allah yanında en büyük günah hangisidir?
- Kötü ahlak ve Allah’ın emirlerine karşı gösterilen cimrilik.
- Rahman Allah’ın rahmetini ne coşturur?
- Gizliden gizliye sadaka vermek ve sıla-i rahim (akrabaları ziyaret ve görüp gözetmek).
- Cehennem ateşini ne söndürür?
-Tututuğun Oruç.
Kaynaklar: (bk. Kenzu’l-Ummal, a.y.; el-Hakim et-Tirmizi, Nevadiru'l-Usul, 1293 baskısı, s. 325).


Peygamberimiz “aleyhissalatü vesselam” buyurdu ki: (Sizlerden biriniz, namaz kılarken, rükûdan sonra kalkıp, dik durmadıkça ve ayakta her uzvu yerine yerleşip, durmadıkça namazı tamam olmaz.) Bir defa da buyurdular ki:


(İki secde arasında dik oturmadıkça namazınız tamam olmaz.)
Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” namaz kılanlardan birinin yanından geçerken gördü ki, kavme [rükudan sonra dik durma] ve celseyi [iki secde arasında oturma] hakkıyla yerine getirmiyor. O şahsa buyurdu ki:
(Eğer namazlarını böyle kılarak ölürsen, Kıyamet günü, sana ümmet-i Muhammed’dendir demezler.)
Başka bir yerde de buyurdu ki:
(Altmış sene namaz kılıp, fakat yine namazı eda edilmiş olmayan, yani bir namazı makbul olmayan şu kimsedir ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez.)
Zeyd ibni Vehb, namaz kılan bir kimseyi gördü ki, rükû’ ve secdelerini tamamıyla yerine getirmez. O şahsı davet edip, buyurdu ki, (Ne vakitten beridir bu şekilde namaz kılarsın?) O şahıs cevabında, (Kırk senedir) dedi. Zeyd buyurdu ki: (Sen kırk senedir namaz kılmamışsın. Eğer vefat edersen Muhammedin “sallallahü aleyhi ve sellem” sünneti [dini] üzere ölmezsin.)

Fârisî Enis-ül-va’ızin kitabındaki bir hadis-i şerif şöyledir: (Musibetler çoktur. Musibetlerin en büyüğü, vakti faydasız şeyle geçirmektir.)

 ŞEYH EBÛ MEDYEN’DEN (K.S.) HİKMETLİ SÖZLER: İlimlerin en faydalısı, kulun dinine ve dünyasına ait vazifelerini bilmesidir.

Gaflet ve vesvesenin mahalli, dünya ehlinin kalbi; zikir ve Cenâb-ı Hakk’a yakınlaşmanın mahalli de âriflerin kalpleridir.
Allah korkusu, manevî bir kırbaçtır ki insanı tâate sevk edip isyandan men eder.
Kendine bir meziyet ve makam nispet eden kimse, Cenâb-ı Hakk’a ulaştıran yollardan uzaktır.
Sadık kul, kurtuluş ve felahı ancak Mevlâ’sından bekler.
Yiğit, o kimsedir ki; insanlar ile olan meşguliyetleri ona, Cenâb-ı Hakk’ı unutturmaz. Kulların kendisine yaptığı iyiliklerini görür, kötülüklerini görmezden gelir.
Yaptığı işleri sırf Allah rızası için yapan kimse, riyadan kurtulur.
İhtiyaçlarını herkese bildirerek hâlinden sürekli şikâyet edenler itibar görmezler, gizleyenler ise Cenâb-ı Hak ve insanlar nazarında muhteremdirler.
Hak yoldan mahrumiyetin sebebi, maksada ulaştıracak rehbere uymayı bırakıp da kendi hevâsına göre hareket etmektir.
İnsanlara güzel muâmele edip nasihat kabul eden kişi, en şerefli derecelere ulaşır.
Yeteri kadar ilim ve irfân öğrenemedim diye üzülmek, terakkî alâmetlerindendir.
Nefsinin şerrinden Cenâb-ı Hakk’a sığınmayan kimse, nefsine mağlûb olur.
Bedenin perhizi, âzâların, Allâhü Teâlâ’nın emrine itaat etmesi ile olur; kalbin perhizi, kalbin Cenâb-ı Hak’tan başkasına meyletmemesiyle olur; nefsin perhizi, Cenâb-ı Hakk’ın emirlerine karşı inat etmemesi ile olur...!!!.
FAZİLET TAKVİMİ 01 Aralık 2021, Çarşamba

Muhbir-i sadık “aleyhissalatü vesselam” buyurmuştur ki: (Hırsızların en büyüğü, namazından çalandır. Yani namazın rükünlerine riayet etmez, rükû ve secdelerini hakkıyla yerine getirmez.) Hırsızların en kötüsü olmaktan kurtulmak için, bu hırsızlıktan kaçınmak zaruridir. Bir defa da, Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurmuşlardır ki: (Rükû’da ve secdelerde, belini yerine yerleştirip, biraz durmayan kimsenin namazını Allahü teâlâ kabul etmez.)

 "Âlem, bu gördüğün âlemden ibaret değil ya... Âyette “görmediğin şeyler” denmekte; işitmedin mi?"

Sevgilinin cana canlar katan yüzü her zerreyi perde etmiş, her perdenin altında gizli olan o yüz!
Sen âlem diye ancak bir sözdür duydun...
Fakat hele bir gel de âlemden ne gördün, onu söyle!. Sûretten ne gördün, mânâdan ne anladın?
Âhiret nedir?
Dünya nasıl bir âlemdir?
Söyle bakalım, Simurg nedir, Kafdağı ne?
Cennet, Cehennem, A’raf ne demek?.
O görünmeyen, o bir günü bir yıl olan âlem, hangi âlem?
Âlem, bu gördüğün âlemden ibaret değil ya...
Âyette "görmediğin şeyler’’ denmekte; işitmedin mi?’
~ Mahmûd Şebüsterî /Gülşen-i Râz ~

36 PADİŞAHIMIZIN TÜRBELERİ NEREDE ? BUYRUN ÖĞRENELİM.. 1. Osman Gazi ( I. Osman ) : Bursa’da Tophane semtinde kendi adını taşıyan türbesinde yatıyor... 2- Orhan Gazi : Aynı yerde, babasının yanıbaşında kendine ait türbesinde ebediyeti uyuyor... 3- Sultan I.Murad ( Hüdavendigar ) : Bursa, Çekirge’de kendine ait türbesinde kıyameti bekliyor… 4- Sultan I. Bayezid ( Yıldırım )) :


Bursa’da Bayezid Hân Türbesi’nde yatıyor...
5- Sultan I. Mehmed ( Çelebi ) :
Bursa Yeşil Türbe’de yatıyor...
6- Sultan II. Murad:
Bursa,Muradiye semtinde üstü açık türbesinde yatıyor...
7- Sultan II.Mehmed ( Fatih ) :
Fatih’te, Fatih Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
8- Sultan II.Bayezid ( Veli) :
Bayezıtta Bayezid Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
9- Sultan I.Selim ( Yavuz ) :
Yavuz Selim Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
10- Sultan I.Süleyman ( Kanuni ) :
Süleymaniye Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
11- II. Selim ( Sarı ) :
Ayasofya Camii ön bahçesindeki türbesinde.
12- Sultan III.Murad :
Ayasofya Camii ön bahçesindeki türbesinde yatıyor…
13- Sultan III.Mehmed :
Ayasofya Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor...
14- Sultan I.Ahmed :
Sultanahmet Camii yanındaki türbesinde yatıyor...
15- Sultan I. Mustafa :
Ayasofya Camii önündeki türbesinde yatıyor...
16- II. Osman ( Genç ) :
Sultanahmet Camii yanındaki türbesinde yatıyor…
17- Sultan IV. Murad :
Sultanahmet Camii yanındaki türbesinde yatıyor…
18- Sultan İbrâhim :
Ayasofya Camii bitişiğindeki türbesinde yatıyor…
19- Sultan IV.Mehmed ( Avcı ) :
Yeni Camii arkasında Turhan Valide Sultân Türbesinde yatıyor…
20- Sultan II.Süleyman :
Süleymaniye Camii bahçesindeki Kanunî Türbesi’nde yatıyor…
21- Sultan II.Ahmed :
Süleymaniye Camii bahçesindeki Kanuni Türbesi’nde yatıyor…
22- Sultan II. Mustafa:
Yeni Camii arkasındaki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde yatıyor…
23- Sultan III.Ahmed :
Yeni Camii arkasındaki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde yatıyor…
24- Sultan I. Mahmud :
Yeni Camii arkasındaki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde yatıyor…
25- Sultan III.Osman :
Yeni Camii arkasındaki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde yatıyor…
26- Sultan III. Mustafa :
Lâleli Camii önündeki türbesinde yatıyor…
27- I. Abdülhamid :
Bahçekapı’da Hamidiye Türbesi’nde yatıyor…
28- Sultan III. Selim :
Lâleli Camii önündeki türbesinde yatıyor…
29- Sultan IV.Mustafa :
Bahçekapı’da Hamidiye Türbesi’nde yatıyor…
30- Sultan II.Mahmud :
Çemberlitaş’taki kendi türbesinde yatıyor…
31- Sultan I.Abdülmecid :
Yavuz Selim Camii bahçesindeki türbesinde yatıyor…
32- Sultan I.Abdülaziz :
Çemberllitaş’taki Sultan II.Mahmud Türbesi’nde yatıyor…
33- Sultan V. Murad :
Yeni Camii arkasındaki Turhan Valide Sultan Türbesi’nde.
34- Sultan II. Abdülhamid Han :
Çemberlitaş’ta Sultan II. Mahmud Türbesi’nde yatıyor…
35- Sultan Mehmed Reşad :
Eyüp’te Sultan Reşad Türbesi’nde yatıyor…
36- Sultan Vahideddin :
Şam’da Sultan Selim Camii kabristanında yatıyor…
Ayrı ayrı hepsine Allah rahmet eylesin !..


1- Kısırlık. 2- Cinsel İktidarsızlık. 3- Zayıf kalp, mide, karaciğer, dalak ve böbrekler. 4- Kalbin ve eklemlerin romatizması. 5- Eklem ağrısı. 6- Astım, balgam, öksürük ve burun tıkanıklığı. 7- Hıçkırık (klitoris). 8- Zayıf sindirim. 9- Zayıf hafıza ve yanlış anlama.

 Bir bardak süte bir çay kaşığı öğütülmüş karanfil ekleyin ve günlük tükettiginiz takdirde...


10- Mide ve bağırsaklardaki gazlar.
11- Mesane kaslarının zayıflığı ve idrar yapma ve idrar kaçırma.
12- Diş etlerinin ve dişlerin zayıflığı ve ağrıları.
13- Genel halsizlik ve uyuşukluk.
14- Zayıf adet döngüsü.
15- Zayıf görme ve göz
16- Akne, cilt enfeksiyonları ve böcek ısırıkları.
17- Kan şekerini düzenler ve seviyelerini korur.
18- Soğuk algınlığı ve bronşit.
19- boğaz ağrısı ve bademcik iltihabı.
20- Kanseri önlemeye yardımcı olur.
21- Kaygı ve depresyon ve psikolojik durumlar.
22- Hemoroit ve anüs.
23 - Daha fazlası da var

Rabb'im bizleri arazi ve semavî afetlerden korusun...

 


Çocuklarınızı TV den uzak tutun...

 


Rabb'im bizleri âfât-ı araziye ve âfât-ı semaviye lerden muhafaza buyursun...

 


Eşinizi tanımak için sizden şikayetçi oldukları şeylere odaklanın. Eğer; Bana hediye almıyorsun, Çiçek getirmiyorsun, sürpriz yapmıyorsun diye şikayet ediyorsa. Görsel bir kişiliktir. Ona boşuna güzel sözler, ağdalı latifeler, hoş övgüler yapmak için uğraşmayın. Onu memnun etmeyecektir. Dikkatini çekmeyecektir. Gözle görülecek şeyler bekliyor sizden onlara odaklanın. Alın, getirin, verin, yedirin, içirin, gezdirin, gösterin.


Eğer; Bana sarılmıyorsun, öpmüyorsun, dokunmuyorsun, elimi tutmuyorsun gibi şeylerden şikayet ediyorsa eşiniz duygusal bir kişiliğe sahiptir. Ona boşuna hediyeler alıp masraf etmeyin. Elinde çiçek demetleriyle, hediye paketleriyle, ağzında gülle🤭 kapıda sürpriz yapmaya çalışmayın. Hiç birisi onu memnun etmeye yetmeyecektir. Sen de boşuna gözüne dizine dursun daha ne yapayım gibi ağır sözler ile savunma yapmak zorunda kalmazsın. Eşinize bol bol temas eein. Saçını okşayın. elini tutun. Öpücükler kondurun. Bol bol sarılın.Eğer; Beni sevmiyorsun. Bana değer vermiyorsun. Adam yerine koymuyorsun. Eline sağlık, çok lezzetli olmuş. Şu pilavı senin gibi yapan yok vb. şeyleri demiyorsun. diye şikayet ediyorsa. Eşiniz işitsel bir kişiliktir. Boşuna ona hediyeler alıp, sarılmalar, öpmeler yapmayın. "Hayırdır bayram değil seyran değil sen beni niye öptün şimdi, yoksa ölecek miyim niye bana hediye aldın, sen yine bir halt yedin ki bana sürprizler yapıyorsun diye karşılık verebilir. Bu da sizi eğer bir halt yemediyseniz😉 üzebilir. Onun için eşinize sürekli sevdiğinizi, özlediğinizi, merak ettiğinizi söyleyin. Dünyaya bir daha gelsem yine seninle evlenirdim, seni bana nasip eden Rabb'ime şükürler olsun, sen benim kabul olmuş duamsin gibi şeyler söyleyin. Onu da biz mi öğretelim birşeyler deyin işte 🤭
Ama en önemlisi eşinizi iyi analiz edin. Kişiliğini tam tesbit edin. Görsel ise ona göre. Duygusal ise ona göre. İşitsel ise ona göre davranın.
Ama eğer hem görsel, hem duygusal, hem de işitsel ise Allah sana yardım etsin. Artık sana biz de yardım edemeyiz. Yapacak tek birşeyin var. "Yâ Rabbi bu dünya yeteri kadar kötü artık benim de canımı al da kurtulayım bu denî dünyadan" diye bol bol dua etmek.😂
Rabb'im hem dünya hem ahirette de saadetler nasip eylesin.
@muhtasaryazar


VEFAT ve TAZİYE

 Hazreti Üstazımızın talebelerinden Gönen eşrafından B.Çekmece ihvanı emekli Müftü Recep ÖZTÜRK Hocaefendi, bu gece VEFAT etmiştir.

Cenazesi 30 Kasım Salı günü(bugün), öğle namazına müteakip Karacaahmet Kabristanlığına defnedilecektir.
Hz Allah, rahmet ve mağfiretiyle muamele eylesin. Ailesi ve sevenlerine de sabırlar versin.
Not: Cenazede Pandemi şartlarına riayet edilmesini rica olunur.
Taziye için oğulları: Mesut Öztürk +90 532 431 47 79 Memduh Öztürk +90 532 281 38 65

29 Kasım 2021 Pazartesi

Derler ki, Lokman Hekim 32 hastalık tespit etmiş. Bunların 16'sının sebebi "ayaz", 16'sının sebebi de "boğaz" imiş. "Üşütmeyin ve çok yemeyin" demiş.

 Resûlullah Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem buyurdular: “İbadetin en kolay ve bedene en hafif olanını size haber vereyim mi? Susmak (faydasız konuşmamak) ve güzel ahlâktır.” (Münâvî, Feyzu’l-Kadîr)

Çocuklarımıza karşı bazı vazifelerimiz Biz Müslümanlara çocuğumuz dünyaya geldiği zaman dinimiz bize bazı mükellefiyetler vermiştir.bu mükellefiyetlerin en başında çocu

 

ادبو اولادكم على ثلثة حصال حب نبيكم وحب اهل بيته وقراءة القران
(حديث شريف)
Çocuklarımıza karşı bazı vazifelerimiz
Biz Müslümanlara çocuğumuz dünyaya geldiği zaman dinimiz bize bazı mükellefiyetler vermiştir.bu mükellefiyetlerin en başında çocuğumuzun evlilik hayatının bir mahsulüdür.evlenirken Allaha hamd ve sena edilir.sonra peygamberimize salatü selam arz edilir.sonra evlenen çiftler arasında muhabbetin olması için cenab-ı hakka niyazda bulunulur.hatta bu niyaz esnasında denilir-ki ALLAHIM bu genç yavrularımızı evlenirken arasında ülfet ve muhabbet öyle bir muhabbet ihsan etkiii..o muhabbet ve sevgi adam babamız ve Havva anamız arasındaki gibi olsun.aynısı hazreti Muhammed mustafa (sav)ile hazreti Hatice arasındaki sevgiye benzeyen sevgi olsun.Allahım bu sevgi ve muhabbeti hazreti Ali ile onun kıymetli zevcesi hazreti fatıma arasındaki sevgi ve muhabbet olsun.denir bu dua ya kim amin demez Allahım bu yavrularımıza helalinden bol rızık Salih evlat nasip et deriz.evlilikteki en büyük semere böyle güzel yavrularımızın kişiye ihsan edilmesidir.cenabı Allah şükrünü edayı nasip eysin.böyle yeni doğmuş evlatlarımıza ilk vazifemiz doğduğu zaman bir kulağına ezan diğer kulağına kamet okuyup ona güzel bir Müslüman ismi vermektir.ailenin en büyük vazifesi budur.onun adını Müslüman adı vermektir.neden …çünkü yarın ahirette çocuklar ailenin vermiş olduğu isim ile kabirden kaldırılacak ve çağrılacaktır. eğer çocuklarına Müslüman ismi vermez ise yarın bu isim melekler aleminde yadırganacaktır.şu kapıya teşrifatçı olarak ahmet bey mehmet bey geldi desen normaldir amma salomon geldi desen yadırgarız bu merasimde bunun ne işi var deriz melekler aleminde çocuklar isimleri ile kabirlerinden kaldırılacağı zaman Müslüman ismi değil ise melekler diyeceklerdir ki isminde hayır yok amma gelsin bakalım diyeceklerdir.her müslümanın İslami bir isim koyması her Müslüman evladına vazifesidir.
Nitekim peygamber efendimiz bizzat islama uymayan sahabelerin isimlerini değiştirmiştir. Bizim de modaya uyacağız diye İslami isimleri gericilik sayarak bir takım uydurma isimleri koyar ve bunu da ilericilik olarak sayan aileler olmuştur. bu yanlışlardan vaz geçip çocuklarımıza Müslüman ismi koyacağız.
Çocuklarımıza dini temel bilgiler dediğimiz ilmihal bilgileri ile yetiştirmemiz lazımdır. islami hayatı yaşar olmaları lazım devamlı surette çocuklarımız onurlanacağımız birer nefer olması lazım arkamızdan dua eden çocuklarımız olması lazım Cuma günleri çocuklarımızın amelleri bize arz edilir geride kalan çocukları hayırlı amellerini görünce alemi berzahta rahat olur.ve çocuklarından razi olur.vefat eden insan denize düşmüş insan gibidir.o geride bıraktığı çocuğundan kendisine uzatılacak bir can simidi beklemektedir.nitekim peygamber efendimiz ümmetimden bazılarının dağlar gibi günahı vardır fakat arkasından okunan ve yapılan iyilikler onu yok eder buyurmuşlardır.vefat eden en büyük hayrı böyle hayırlı evlatlar yapacaktır.
Bir çocuk dünyaya geldi ama vefat ettiği zaman ahirette onlara cennet incileri diye ad verilecektir.cenabı hak cennet incilerini cennete gönderin dediği zaman o çocuklar cennetin kapısında Allahım bizim annelerimiz babalarımız vardı bizler cennette nasıl rahat edeceğiz diye ağlayacaklar.cenabı hak bu cennet incilerinin anne ve babaları iman ehli iseler bunlar ile beraber cennete gönderin buyuracaktır.
Cenabı Allahımız çocuklarımıza güzel günler göstermeyi ve onları güzel imanlı ahlaklı yetiştirmeyi nasip etsin
Amin