28 Mart 2022 Pazartesi

Yakub (A.S.)'a peygamberlik verilmesi ve kardeşinin hasedi

Yakub (A.S.)'a peygamberlik verilmesi ve kardeşinin hasedi
İshak (a.s.) Ahiret'e göç ettikten sonra İys'in Hz. Yakub'a olan kini ve düşmanlığı çok arttı:
-Yakub, gözüme görünmesin, onu nerde bulursam öldürürüm! dedi.
Yakub da İys'in korkusundan rahat yaşayamadı, açıkta dolaşamaz, gizlenirdi. Bu hal ile birkaç yıl geçti. Hz. Yakub'un hali güçleşti. En sonunda anası:
-Ey Yakub, dedi, bu kadeşin İys, yaman, kötü kişidir. Sen onunla başa çıkamazsın. Gel Şam'a git. Şam'da benim bir kardeşim var. Çok mala ve davara sahiptir. Oğullu, kızlı bir kişidir. Adına İdris oğlu Biviloğlu derler. Kenan illerinden Şam'a gitmiştir. Senin dayındır. Şimdi Şam'da duruyor. Hem de baban yerindedir. Oraya var, dayının kızını al, evlen! Yapılacak iş budur. Onun yanına var, kızını al ve İys'in korkusundan kurtul.
Yakub (a.s.) anacığının sözünü tuttu. O gece kenan diyarından çıkıp kaçtı. Şam'a gitti. Yolda onu görenler:
-Nereye gidiyorsun? deseler Yakub (a.s.) da:
-Kardeşim İys'in ilinden Allah'ıma gidiyorum! derdi.
Bu sebepten Hz. Yakub'a İsrail denildi. İsra, "gece içinde yürümek, Allah'a gidici olmak" demektir. Yakub (a.s.) Şam'da dayısının yanına geldi. Dayısı Seyyan'ın kızı vardı. Büyüğüne Leyyan derlerdi. Küçük kızının adı Rahil'di. Gayet güzel bir kızdı. Hz. Yakub, Rahil'i beğendi. Onu dayısından istedi. Ona:
-Anam bana senin kızını almamı vasiyet etti. Rahil'in benim eşim olmasına izin ver! dedi. Dayısı:
-Ey Yakub, dedi, benim bunca malım ve davarım vardır. Benim kızımı almak için de mal ve davar gerektir. Senin ise elinde şimdi hiçbir şey yok. Kızımı ben sana nasıl vereyim? Hz. Yakub da:
-Her ne kadar elimde bir şey yoksa da senin yanında kalayım. Kaç yıl istersen koyunlarını güdeyim. Alacağım gündelikler de kızının nikah akçesi olsun! dedi. Dayısı:
-Yerindedir bu! Hangi kızımı istersin? dedi. Hz. Yakub:
-Rahil'i isterim! dedi. Dayısı:
-Hoş ola! diye cevap verdi.
Sonra, Yakub (a.s.)ın yedi yıl, dayısının koyunlarını gütmesi kararlaştırıldı. Yedi yıl geçince, Rahil onun karısı olacaktı. Ve yedi yıl tamam olunca, Yakub (a.s,) Rahil'i dayısından istedi. O da onun yerine büyük kızı Leyyan'ı verdi. Ertesi yıl Yakub (a,s.) dayısının yanına çıkarak:
-Ey dayı, dedi, biliyorsun ki ben senden Rahil'i istemiştim. Sen, büyük kızını göndermişsin. Dayısı:
-Evet, öyledir. Ama, ey oğul, belki büyük kız evde dururken küçük kızı vermek adet değildir. Ben eğer sana küçük kızımı verirsem halk kınar. Şimdi büyük kızımla dirlik eyle, Eğer küçük kızımı da istersen, yedi yıl daha hizmet et küçüğünü de sana verereyim! dedi, O zamanlarda, İbrahim (a.s,) dininde iki kızkardeşle evlenmek helaldi, Bu hal, Musa (a.s,) zamanına kadar sürdü. Sonra Tevrat'ta bu hal haram edildi. Hak Teala iki kızkardeşle birlikte evlenmeyi menetti. Yakub (a.s.) yedi yıl daha, dayısına, hizmet etti. Dayısının ikinci kızını, yani Rahil'i de aldı. O zaman ona çok mal ve sürü sürü koyun verdi. Ve Yakub (a.s.)'ın malı ondan da çok oldu. Yedi yıl daha dayısı ile birlikte oturan Yakub (a.s.) ilk karısından 6 oğlu dünyaya geldi.
Bunlar: Rubil, Şem'un, Yahuza, Savi, Ziyabün ve Yestahir adındaydılar. Böylece hayli zaman geçti, Rahil hiçbir çocuk doğurmamıştı. Rahil'in bir cariyesi vardı. Adına Zülfe derlerdi. Rahil, o cariyeyi Yakub (a.s,)'a bağışladı. O kızdan Yakub (a,s.)'ın iki oğlu dünyaya geldi. Birisinin adı Darin, birisinin adı Zümrat idi,
Büyük kızın da bir cariyesi vardı. Adı Mahravi idi. O da bu cariyesini Hazret-i Yakub'a bağışladı. Ondan da iki oğul dünyaya geldi. Birinin adı Haz, ötekinin adı Enes idi. Böylece Yakub (a.s.)'ın on oğlu olmuştu.
Yakub (a.s.) ihtiyarlayıp da ömrü sona ermeğe yaklaşırken o küçük kız Rahil'den bir oğlu dünyaya geldi ki, adı Yusuf idi. Böylece Yakub (a.s.)'ın oğulları onbir olmuştu. Yusuf, çocukların en güzeliydi. Yakub (a.s.) onu çok severdi. Zaten, bir babanın kaç oğlu olursa olsun, küçük oğlunu çok sever, ona daha şefkatli olur. Şamda yıllarca oturan Hazret-i Yakub'un malı, davarı, köleleri çok çok oldu. Sayısız derecede arttı. Yine vatanına dönmek, Kenan diyarında anasını, kardeşini görmek istedi. Dayısından izin aldı. O da izin verince yol hazırlığını gördü. Onbir oğlu, iki karısı, iki cariyesi ile yola çıktı. Bunlar davarları sürüyorlardı. Çok kalabalık kişi ile Kenan diyarının yolunu tuttu. Fakat, Yusuf (a.s.)'ın anası olan Rahil'in babasının altından yapılmış bir putu vardı. Yakut ve incilerle ve kıymetli mücevheratla süslenmişti. Rahil, babasının o puta taptığını hiç istemezdi. Hem de o puttaki inci ve yakutlara karşı bir sevgi de duyuyordu. Ne olsa kendisi bir kadındı. Kadınlar da altın ve inciye düşkündüler. Rahil o putu çalıp yanında götürmek istedi. Oğlu Yusuf'a, babasının o putu sakladığı yeri haber verdi.
-Oğlum Yusuf, git o putu çal, bana getir! dedi. Yusuf (a.s.) da küçüktü, anasının sözüne uydu. Vardı, putu aldı, anasına getirdi. Rahil, o putun altınını attı, inci ve yakutunu ayırdı, kendisine sakladı.
Bu sebepten Yakup (a.s.)'ın oğulları Mısır'a varıp Mısır Sultanı'nın altınları Bünyamin'in yükünde çıkınca kardeşleri şöyle dediler: "Bu çocuk hırsızlık etti ise şaşılmaz. Onun kardeşi de ondan önce hırsızlık yapmıştı." (Yusuf suresi, ayet: 78)
Yakub (a.s.) Filistin'e böylece göçtü. Kardeşi İys'in yanına gitti. Ama İys'ten hala korkuyordu:
-Belki önceki kini hala gönlünde saklıdır! derdi.
İys ise, o yaptığı işe pişman olmuştu. Kardeşi Yakub'un başını alıp Şam'a gittiğine incinmişti. Yakub (a.s.)'a hasret çeker, onu göreceği gelince gece gündüz ağlardı. Bu hasreti nasıl dindireceğini bilmezdi. İys'in işi daima av avlama olduğu için avdan birgün geri kalmazdı. Hz. Yakub, kenan diyarı sınırına gelince, İys yine birkaç kişi ile ava çıkmış bulunuyordu. Yakub (a.s.) geldi. Ufukta göründü. İys de Şam yolundan bir büyük kalabalığın geldiğini ve yanlarında kadın, kız, oğlan, koyun, deve ve sığır sürülerini gördü. Şaşırdı:
-Acaba, bu gelen kimdir? Ne taifedir bu? dedi. Birkaç atlıyı gönderdi:
-Varın, şu gelenleri görün! Ne kişilerdir? Bana haber getirin! dedi.
Hazret-i Yakub da o atlıları ıraktan görünce kardeşi İys'in adamları olduğunu anladı:
-Ava çıkmış olacaklar! dedi. Eski korkusundan dolayı ortaya çıkamadı. Kendi kavmi arasına gizlendi. Kahya ve kollukcularına:
-Şu gelen atlılara bakın, dedi. Eğer size gelip "bu koyun ve davarlar kimin?" diye sorarlarsa siz: "İys'in Şam'da bir kulu vardır, Yakub adındadır, bunlar onundur!" dersiniz. Az sonra atlılar geldi. Hz. Yakub'un kafilesindekiler öğrendiklerini söylediler. Atlılar da bu haberi İys'e bildirdiler. İys Hazret-i Yakub'dan haber geldiğini işitince ağladı:
-Allahü Teala, Yakub'un İys'in kulu olacağını bana göstermesin! dedi. Yakub, benim sevgili kardeşimdir, bizim saadetimizdir! dedi. Nerede benim o iki gözümün nuru Yakub? dedi. Bana onu gösterin! Yüzünü göreyim. Hemen bu dileği Yakub (a.s.)'a haber verdiler:
-İys ağlıyor, seni bekliyor! dediler.
Hazret-i Yakub sevindi. Kafilenin içinden sıyrıldı, İys'le buluştu. Ağlaşıp gözyaşları döktüler. Heb İys çok ağladı. Yakub'un halini sordu. Birlikte Kenan iline girdiler. Yakub (a.s.) orada karar kıldı, oturdu. Hazret-i Yusuf'un anası Rahil'den bir oğlu daha dünyaya geldi. Adını Bünyamin koydular. Doğduğu zaman da anası Rahil öldü. Yusuf ile Bünyamin anadan öksüz kaldılar. Hazret-i Yakub'un ilk karısı Leyyan Yusuf (a.s.)'ın halasıydı, (Araplarda ananın kız kardeşine hala derlerdi. Bizde teyze demektir.) Hem Yusuf'u, hem Bünyamin'i aldı. İkisini de oğulları gibi besledi. Hatta, onlardan da daha güzel baktı. Bir zaman geçmişti ki, Hak Teala Hazretleri Hazret-i Yakub'a peygamberlik verdi. Kenan diyarının peygamberi oldu. Ora halkı ona iman ettiler, inandılar. Bir çoğu Yakub (a.s.)'a yüz tuttular. O da oranın en yüce kişisi oldu. Günden güne de devlet ve izzeti arttı. Kardeşi iys ise, Hazret-i Yakub'a peygamberlik geldiğini halkın çoğunun ona iman ettiğini ve kardeşin pek yüceliğini görünce, onu yeniden kıskandı. Gönlüne haset hırsları doldu. Birgün Yakub (a.s.)'a:
-Kardeşim, dedi. bunca zamandır ki ben bu ilde oturdum. Sen gurbete gitmiştin. Ben bu illerin büyüğü, ileri geleniydim. Hamdolsun ki şimdi sen geldin. Hak Teala sana peygamberlik verdi. Seni aziz etti. Bundan sonra da izzetin ve devletin artsın. İşte il, işte ülke! Sen otur, ben gurbete gidiyorum. Bu kenan ilini sana bırakayım! dedi. Hazret-i Yakub bu sözleri işitince ağladı:
-Ey kardeş! dedi. Ben bu kadar zaman, gurbetten nice düzenimi dağıtarak seni arzuladım ve seni görmeğe geldim. Benden hatırın incindi ise gurbete ben gideyim. Sen yerinde dur! dedi. İys de:
-Eğer bu olursa Allahü Teala buna razı olmaz. Allahü Teala bu toprağa seni peygamber yolladı. Senin gitmen olmaz, ben giderim! dedi. Hazret-i Yakub ne kadar ağladı ve İys'in ne kadar yanından ayrılmasına razı olmadı ise de çare olmadı. İys, malını, davarını ve oğullarını ve kendi cemaatini aldı. Kenan diyarından ayrıldı. Dört bir yöne yayıldı. Böylece İys malını ve davarını, oğullarını ve kendisiyle alakalı olan halkını aldı. O gün Rum'un memleketine yollandı. Onun bütün oğlan çocuklarının en büyüğü Rum idi ve onu hepsinin üstüne ulu kılmıştı. İys ömrü oldukça da Rum ülkesinde oturdu. Rum'un kızı, oğlu, kızının ve oğlunun evlatları çoğaldı. Bunlar, bütün Rum ülkesini doldurdular. Bundan ötürü de bu ülkeye Rum denildi. Şimdi o Rum denilen vilayetin bir çok halkı İys kökünden ve oğlu Rum neslindendir. Ama İys soyundan yalnız Eyyüb (a.s.) Peygamber oldu, bu soydan başka hiçbir peygamber gelmedi...
Kaynak: a.g.e. ; s. 238

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder