RAMAZAN AYININ FAZİLET VE ESRÂRI
Hicri ikinci bin yılın müceddidi İmâm-ı Rabbânî Ahmed el-Farûkî es-Serhendî (k.s.) hazretleri meşhur eseri Mektubat’ında bu mübarek ayla ilgili şu açıklamalarda bulunmaktadır:
“Ramazan ayı çok kıymetli ve pek büyük bir aydır. Bu ayda nâfile olarak kılınan namaz, zikir, sadaka ve benzeri ibâdetler, diğer aylarda edâ olunan farz ibâdetlerin sevâbı ile eşittir. Bu ayda bir farz ibâdeti edâ eden, diğer aylarda yetmiş farz edâ edenin ecrini alır.
“””Bir kimse, Ramazan ayında bir oruçluyu iftar ettirirse, günahlarına keffâret olacağı gibi, kendisini de cehennem azâbından kurtarmış olur. İftar ettirdiği kimsenin sevâbından bir şey eksilmeksizin, onun sevâbı kadar kendisine verilir.
“Ramazan ayında bir kimse, kölesinin veya hizmetinde bulunanların işlerini/vazifelerini hafifletir onlara kolaylık sağlarsa, Allâh Teâlâ kendisini bağışlar ve cehennem azâbından azâd eder. Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) Ramazan ayına girdiği zaman, bütün esirleri serbest bırakırdı. İstek ve ihtiyaç sahiplerine ihsanlarda bulunurdu.[8]
“”. Bir kimse Ramazan ayında hayırlı işler ve faydalı amellerde muvaffak olursa, bu muvaffakiyeti bütün sene boyunca devam eder. [9]
“”. Şayet bu ay, dağınıklık ve perişanlık içinde geçerse sene boyunca, dağınıklık ve perişanlık sürer. Bu bakımdan mümkün olduğu kadar bu ay içinde cem’iyet elde etmeye (derlenip toparlanmaya) çalışmak lâzımdır. Bunun için de bu ayı ganîmet bilmelidir. Allah Sübhânehû ve Teâlâ hazretleri, bu gecelerin her birinde, cehennem azâbına müstehak olmuş binlerce kemseyi âzâd eder. Bu ay içinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır.[10] Şeytanlar zincire vurulur ve rahmet kapıları açılır.
“İftarda acele etmek, sahuru tehîr etmek/geciktirmek sünnettir.[11] Rasûlüllah Efendimiz (s.a.v.) bunu üzerinde ehemmiyetle dururdu. Bu hususa önem vermek, muhtemelen kulluk makamına uygun olan ihtiyaç halini açığa vurmak içindir.
“Hurma ile iftar etmek sünnettir.[12]
Resûlüllah Efendimiz (s.a.v.) iftarda şu duâyı okurdu: “Zehebe’z-zamaü ve’b-telleti’l-urûku ve sebetel ecru inşâallahü teâlâ.” Meâli: Susuzluk gitti, damarlar ıslandı, inşâallah ecir/mükâfat da hasıl oldu.[13]
“”” Bu ayda terâvih namazını eda etmek, Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmek sünnet-i müekkededir.[14] Bunların neticeleri çok faydalıdır. Allah Teâlâ, Habîb-i Edîbi Efendimiz (s.a.v.) hürmetine cümlemizi muvaffak eylesin.”[15]
“Ramazan ayı Allah Teâlâ’nın bütün zatına, isim-sıfat ve fiillerine ait kemâlâtı hâvi, kendisine zılliyetin (gölgeliğin) asla ârız olmaması bakımından asıl dairesine dahil bulunan Kur’an-ı Kerimle tam bir münasebeti haizdir. İlk kabiliyet (esasların esası, ilk taayyün) de onun gölgesidir. İşte bu münasebet sebebiyledir ki, Kur’an-ı Kerim Ramazan ayında inmiştir. Nitekim, “Ramazan ayı, Kur’an’ın indirildiği aydır”[16] ayeti de bu gerçeği tasdik etmektedir.
“”” Bu sebeple ramazan ayı, bütün hayır ve bereketleri kendinde toplamıştır. Sene içerisinde herhangi bir yolla kişiye ulaşan her hayır, kadri/kıymeti yüce Ramazan ayınının bereket deryasından bir damladır. Bu ayda sağlanan cem’iyet (mâsivadan/Allah’tan gayri her şeyden yüz çevirip bütün dikkati Allah Teâlâ’ya teveccüh/yönelme noktasında toplama hali), sene boyunca elde edilecek olan cem’iyetin sebebidir. Bu ayda tefrikaya kapılmak (dikkati dağıtıp kendini mâsivaya bırakarak huzuru bozmak), sene boyunca tefrikaya yol açmaktadır.
“Ramazan ayının hakkını veren kimseye ne mutlu! Ramazan ayının hakkını veremeyen kimseye de yazıklar olsun. O kimse hayır ve bereketlerden mahrum kalmıştır.
“Ramazan ayında Kur’an hatminin sünnet oluşu, aslî ve zıllî bütün kemâlâta erişmek vesilesiyle olabilir. Bu ikisini bir araya getiren kimsenin, Ramazan’ın hayır ve bereketlerinden mahrum kalmaması ümit edilir.
“Bu ayın gündüzlerinde bulunan bereket, diğer aylarınkine benzemez. Gecelerinde bulunan hayır da, başka ayların geceleriyle kıyas edilemez. Belki de iftarda acele edip sahuru da geciktirmenin evla oluşu hakkındaki hüküm, iki vaktin cüzlerini/parçalarını birbirinden tamamen ayrıştırmak içindir…[17]
“Ramazan ayı bütün hayırları ve bereketleri (içinde) toplar. Hayır ve bereketlerin hepsi Allah Teâlâ ve Tekaddes hazretlerinin zatından akmaktadır ve O Sübhânehû’nun şuunlarının yani Allah Teala’nın isim, sıfat ve fiillerine ait kemâlâtının bir sonucudur. Varlık sahnesinde ortaya çıkan kötülük ve noksanlıkların hepsinin kaynağı ise, sonradan olan zat ve sonradan yaratılan sıfatlardır. “Ey insanoğlu! Sana gelen her iyilik Allah’tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir”[18] ayeti bu hususta açık ve kesin olan bir nass’dır.
“O halde bu ayın bütün hayır ve bereketleri, kelâm şe’ninde toplanan zatî kemâlâtın neticesidir. Kur’an-ı Mecid de bu camî (topyayıcı/kapsayıcı) olan şe’nin/işin hakikatinin tamamından hasıl olmuştur. Dolayısiyle Kur’an’ın tüm kemâlâtı toplaması ve bu ayın da o kemâlâtın sonuçlarını ve semerelerini içinde barındırması açısından bu mübarek ayın Kur’an’la kam bir münasebeti vardır. İşte bu münasebet Kur’an’ın bu ayda inmesinin sebebi olmuştur. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Ramazan ayı, insanlara yol gösteren, hidayeti, doğruyu ve yanlışı ayırt edip açıklayan Kur’an’ın indirildiği aydır.” [19]
“Bu aydaki Kadir gecesi, bu ayın hulâsası ve özüdür. Kadir gecesi çekirdek mesabesinde olup bu ay da o çekirdeğin kabuğu yerindedir.
“Ramazan ayı cem’iyet haline bürünmüşken bir kimseye uğrarsa ve o kişi de bu ayın hayırlarından ve bereketlerinden nasiplenirse, bütün sene boyunca cem’iyete ulaşmış, aydaki hayırları ve bereketleri elde etmiş olur.
“Allah Sübhânehû böylesine mübarek olan bir ayda bizleri hayırlara ve bereketlere ulaştırsın ve en büyük nasiple rızıklandırsın.
“Peygamberlerin sonuncusu Efendimiz (s.a.v.), “Sizden biriniz orucunu açacağı zaman, hurma ile açsın; çünkü hurma berekettir.”[20] buyurmuş ve kendisi de hurma ile oruç açmıştır.
“Hurmanın bereket olması; ağacı olan nahle’nin insan gibi cem’iyet (kuşatıcılık) ve a’deliyet (adalet) vasfı üzere yaratılmış olması sebebiyledir. Bundan dolayı yani Adem’in (aleyhisselâm) yaratıldığı çamurunun arta kalanından yaratıldığı için, Efendimiz (s.a.v.) nahle’yi (hurma ağacını), “Ammetü benî adem: Ademoğlunun halası” olarak isimlendirmiştir. Yine O (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Halanız nahle’ye ikramda bulununuz; zira o, Adem’in (a.s.) toprağının arta kalanından yaratılmıştır.”[21]
“Hurmaya ‘bereket’ denilmesi bu câmiiyyet (kuşatıcılık) vasfına/özelliğine itibarla olabilir. Cüz’iyet alakasına itibarla nahle’nin meyvesi olan hurma ile oruç açmak hurmayı, oruç açan kşinin bir parçası yapar ve hurmanın kapsayıcı olan hakikati hurma ile oruç açanın hakikatinden bir parça olur. Bu itibarla hurmayı yiyen kişi, câmi’ (kuşatıcı) vasfını taşıyan hurmanın hakikatinde var olan sonsuz üstünlükleri toplamış olur. Bu anlattığımız mana mutlak olarak hurmanın yenmesinde var olmakla birlikte oruçlunun, engelleyici şehvetlerden ve fani lezzetlerden boşalma anı olan iftar vaktinde yenmesinin tesiri çok daha fazla olur ve bu mana bu vakitte en mükemmel ve en üstün şeklişle gerçekleşir.
“Rasûl-i Ekrem ve Nebiyy-i Muhterem’in (s.a.v.), “Kişinin hurmayla sahur yapması ne güzeldir”[22] hadisi ile kastolunan, hurma kendisini yiyen kişinin bir parçası olması sebebiyle, insanın hakikatini tamamlamak olabilir… Yoksa insanın beslenmesinin hakikatini tamamlamak değildir. Bu mana oruç esnasında gerçekleşmeyince bunu telafi etmek için hurma ile sahur yapmaya teşvik etmiştir. Hurmanın yenmesi diğer tüm yiyeceklerin yenmesindeki faydayı sağlar. Câmiiyyet açısından olan bereketi de iftar vaktine kadar devam eder. Besin açısından olan bu mezkür faydası, hurmayla beslenmenin şeraite uygun olması ve bir kıl kadar dahi şeriatın hududunu ihlâl etmeme durumunda ancak gerçekleşir.
“Aynı şekilde bu faydanın hakikati, hurmayı yiyen kişinin sureti aşıp mana ve hakikate ulaşması ve zâhir yerine bâtınla mutmain olması durumunda ancak mümkün olur. İşte o zaman yenilenin zâhiri, yiyenin zâhirine yardımcı olur ve bâtını da onun bâtınının tamamlayıcısı olur. Yoksa onun faydası zâhiri bir yardımla sınırlı olup yiyen de sığlıktan kurtulamaz.
“Şiir meali: “Yemeği cevhere dönüştürmeye çalış da / Ondan sonra ne dilersen onu ye!
“Yani yenilenin yiyeni olgunlaştırması, iftarda acele edip sahuru geciktirmenin sırrıdır.”[23]
KAYNAKLAR
[8] İbn Ebî Hâtim, el-İlel, hadis no: 661.
[9] Benzer hadis için bkz. İbn Huzeyme, Sahih, hadis no: 1887.
[10] Buhari, Sahih, Savm, Bâb: 5, hadis no: 1889-90.
[11] Buhari, Sahih, Savm, Bâb: 455, hadis no: 1957.
[12] Tirmizi, Sahih, hadis no: 695.
[13] Ebû Davud, Sünen, hadis no: 2357.
[14] İbn Ebî Şeybe, hadis no: 7692.
[15] el-Mektûbât, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy, 1, 45.
[16] Bakara suresi, 2/185.
[17] el-Mektûbât, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy, 1, 4.
[18] Nisa suresi, 79.
[19] Bakara suresi, 185.
[20] Ebû Davud, Sünen, hadis no: 2355.
[21] Deylemî, el-Firdevsî, hadis no: 198; Aclunî, Keşfu’l-Hafâ, 1, 171-176.
[22] Beyhaki, el-Kübrâ, hadis no: 7906.
(23] el-Mektûbât, Fazilet Neşriyat, İstanbul, yyy, 1, 162.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder