MÜ’MİNLERİN AYI RAMAZAN
Şa’bân ayının son gününde Resûlullâh (s.a.v.) şöyle bir konuşma yaptı: “Ey insanlar! Büyük, mübarek bir aya giriyorsunuz. O ayda bin aydan daha hayırlı bir gece vardır. Allâh (c.c.) o ayda oruç tutmayı farz kılmıştır. Geceleri ibâdet etmeyi de müstehâb kılmıştır. Kim bu ayda bir hayır işlerse, diğer aylarda bir farz işlemiş gibidir. Kim bu ayda bir farz işlerse, diğer aylarda yetmiş farz işlemiş gibidir. Bu ay sabır ayıdır, sabrın mükâfâtı ise cennettir. Bu ay, yardımlaşma ayıdır. Müminlerin rızıklarının arttırıldığı bir aydır. Kim bu ayda bir oruçluyu iftara davet ederse günahları affedilir, cehennem ateşinden kurtulur. İftara davet eden oruç tutanın mükâfatı kadar mükâfat alır.
Oruç tutanın mükâfatından da hiçbir şey eksilmez.”
RAMAZÂN-I ŞERÎF’TE OKUNACAK DUÂLAR:
İlk on (10) gün: “Yâ erhame’r- râhimîn”
İkinci on (10) gün: “Yâ gaffârü’z- zünûb”
Son on (10) gün: “Yâ atîka’r- rikâb”
Îkâz: Bu duâlar günde en az yüz (100) defa okunmalıdır.
Îkâz: Ramazân-ı şerîfin herhangi bir gecesi Fetih sûresi okunursa, o sene içindeki kötülük, belâ ve musîbetlerden bi-izni’llâhi Te‘âlâ muhâfaza olunur.
Îkâz: Ramazân-ı şerîfin yirmi üçüncü (23.) gecesi Sûre-i Ankebût ve Sûre-i Rûm okunur.
Îkâz: Ramazân-ı şerîfin herhangi bir gününde 363 (üç yüz altmış üç) İhlâs-ı şerîf okunur.
İFTAR DUÂSI
“Allâhümme leke sumtü vebike âmentü, ve ‘aleyke tevekkeltü ve ‘alâ rızgıke eftartü ve li savmi ğaden neveytü, fağfirlî mâ- gaddemtü ve mâ- ahhartü.”
(Misvak Neşriyât, İbadet Takvimi ve Duâlar, s.69-70)
RAMAZAN’IN KENDİSİNE HÂS BİR ELEKTİRİĞİ VARDIR
Kıymetli yazarlarımızdan Ahmet Selim bey, Ramazan ve Oruç üzerine kaleme aldığı bir makalesinde, şu önemli düşünceleri dile getirmektedir:
“Ramazân-ı Şerif’in, kendisine mahsus bir titreşimi, bir elektriği vardır. Devreye bağlanan bunu yakînen hisseder... Oruç aslında insanı besler, yeniler, onarır… Birikim ihtiyacını karşılar, bütünlük arayışlarına ufuklar açar, derinleşme imkânları bahşeder. Kıvâma göre, derece-derece...
Oruç, sadece yemeden içmeden kesilmek değildir. Bir umumî duruştur, derinlemesine bir kesâfetin (yoğunlaşmanın) yaşanışıdır. Hususî bir tefekkür uyanışının çiçeklenmesidir.
Bir bakım, maddîden ve menfîden uzaklaşıp, mânevîye ve müsbete yaklaşmanın disiplinidir oruç... Hep tekrarlarım: “Düşünmek için durmak lâzımdır.” Dur ve düşün. Açlığı düşün, sıkıntıyı düşün, hasretleri düşün, nereden gelip nereye gittiğini düşün, ne yaptığını ve ne yapman gerektiğini düşün, ne yaptığını ve ne yapman gerektiğini düşün, dünü, bugünü, yarını düşün, derinleri ve öteleri düşün, dur ve düşün. Dur biraz, düşün biraz. Hayatın bütünlüğünü düşün. Arın, durul, nefsâni tesirlerden kurtul; ve düşün. Aklınla ve kalbinle düşün.
Hepimiz şartlarla ve imkânlarla belirlenmiş bir vazife ve mes’ûliyet var. Bu hayat, mânâsıyla değerlidir. Madde, o mânâya raptedildiği ölçüde önem kazanır. Gaflet mânâyı unutup maddeye kapılmaktır. Maddeye maddîye...
Nefs (nefs-i emmâre), maddenin ve maddînin peşindedir hep. Ne kadar bulsa o kadar azar; ne kadar yese o kadar acıkır.. Nefs, nefsâniyet; insanın bütün dengelerini bozar, anlatılmaz güzellikteki değerlerini devre dışı bırakır, onu vazifesinin ve mes’ûliyetinin şuurundan uzaklaştırıp karanlıklara gömer. Nefsi tezkiye edip (arındırıp) terbiye etmeden, istikâmet bulmanın ve tekâmül yolculuğuna çıkmanın mümkünü yoktur. Ve de Allah rızâsı için tutulan oruç, nefsi terbiyenin çok şümullü bir vâsıtasıdır.
İnsanların zekâsında gerileme yok, kararma var. Karartan da nefsâniyet. Hilkaten insan aynı insan; ama nefsâniyete hitab eden maddeci medeniyetin çarkları onun dengesini bozmuş.
Günümüzde hataların çoğu bile bile yapılan hatalardır; çünkü nefsaniyet kaynaklıdır. Bilmeden yapılan hatalar ise onun bir neticesi, bir bakıma da cezâsıdır.
Size bir kıstas vereyim: Tefekkür ufku açılmamışsa, nefsaniyet meselesi halledilmemiş demektir. İyi inceleyin, ârızayı mutlaka görürsünüz.
Bütün İslâm âlemi için, hayırlı inkişaflarla ve uyanışlarla dopdolu, tefekkürlü-tahassüslü bir Ramazân-ı Şerif ayı niyâz ediyorum.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder