25 Mart 2022 Cuma

"MEALCİLİĞİN GEÇMİŞİ" > Dün, bazı gazetelerin promosyon olarak verdikleri "Kur'an-ı kerim meali" konusunu ele almıştım. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, tercüme, meal işi ne zaman ve kimler tarafından başlatılmış, bugün de bunun üzerinde durmak istiyorum.

 "MEALCİLİĞİN GEÇMİŞİ"

> Dün, bazı gazetelerin promosyon olarak verdikleri "Kur'an-ı kerim meali" konusunu ele almıştım. Meselenin daha iyi anlaşılabilmesi için, tercüme, meal işi ne zaman ve kimler tarafından başlatılmış, bugün de bunun üzerinde durmak istiyorum.
Sebilürreşad Mecmuası'nın 18 Safer 1924 tarihli ve 618 numaralı sayısında, "Yeni Kur'an Tercümesi" başlıklı yazıda, bu konu özetle şöyle anlatılıyor:
Kur'an-ı kerimi tercüme etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamizisminde, Arap asıllı bir Hristiyandır.
Daha sonra Cihan Kütüphanesi (yayınevi) sahibi Ermeni Mihran Efendiacele olarak, diğer bir tercümenin basımına başladı ve az zamanda sona erdirerek, "Türkçe Kur'an" ismiyle yayınladı.
Asırlardır, bütün ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İslâm âlimlerinin, Kur'an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da, gayri müslimlerin böyle bir çalışma yapması, düşündürücü olsa gerekdir...
> Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm büyükleri bu faaliyeti gayri müslimlere bırakırlar mıydı?
Hristiyan yayımcılar tarafından başlatılan Kur'an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur'an-ı kerim tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla o tarihte bir beyanname yayımlamıştır.
Bu beyanname özetle şöyleydi:
1- Kur'an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.
2- İkinci Meşrutiyet'ten önce devlet, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.
3- Meşrutiyet'ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayri müslimler, sinsi gayelerine uygun Kur'an tercümeleri neşrine başlamışlardır.
4- Türkçe Kur'an demek, küfür sözüdür. Kur'an-ı kerim İlâhidir. Kur'an'ın tercümesi olmaz.
5- Kur'an tercümeleri vasıtasıyla, İslâm dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.
6- İslâmiyeti halka ve gençlere Kur'an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur. İslâmiyet, Kur'an tercümesinden değil, islam âlimlerinin, halk için yazdıkları akaid, fıkıh, ahlâk (ilmihâl) kitaplarından öğrenilir. Kişinin kendi anladığı, kendi düşüncesi din olmaz.
Anadolu'muzun yetiştirdiği büyük âlimlerden İmam-ı Birgivîhazretleri, bu konu ile ilgili olarak şu hadis-i şerifleri bildirmektedir:
"Bir kimse, Allahın kitabını kendi fikri, görüşü ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa, açıklaması doğru olsa bile hata etmiş olur."
"Kim ki, Kur'an-ı kerimi kendi kafasına göre açıklarsa, cehennemdeki yerine hazırlansın."
Son devrin büyük din âlimlerinden Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi, Mes'eletü Tercümeti'l-Kur'an adlı eserinde, Kur'an tercümesi modasının arkasındaki gizli ve sinsi emelleri ve dinimizi içten yıkma plânlarını açıklamaktadır.
Bu kitap Bedir Yayınevi tarafından basılmıştır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz:
Asırlardır din, meallerden, Kur'an tercümelerinden değil, fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Dinimizi doğru olarak öğrenebilmek için, bu sağlam yolu devam ettirmemiz, çıkmaz yollara sapmamamız şarttır. Çıkmaz yollara sapan, kurda kuşa yem olmaya mahkûmdur!
Vehbi Düvel


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder