1 Aralık 2021 Çarşamba

Önce Allah’ın hakkını teslim edin! Eğer bir haksızlığa ve adaletsizliğe karşı çıkacaksanız ve bir zulmü önleyip bir hakkı teslim edecekseniz önce Allah’ın hakkını teslim edin! Namaz, Allah’ın yerine getirilmesini emrettiği bir haktır. Ahlâk, edep ve İslami faaliyetlerde ölçüyü korumak Allah’ın kulu üzerine yüklediği ve yerine getirilmesini emrettiği bir haktır. Ana-babaya hürmet, eşe nezaket, aileye sahip çıkmak, sözünde durmak, gıybet etmemek, borcunu vaktinde ödemek, kimseye iftira atmamak, kendi cemaatinden, tarikatından ve partinden olsa da yanlışa yanlış deyip itiraz etmek, sesini yükseltmek ve hakkı söylemek Allah’ın yerine getirilmesini emrettiği en temel haklardandır. Bu haklar teslim edilmeden hak ve adalet adına yapılan her itiraz boşluğa bağırmaktan ibarettir. Zaten bu bozuk düzenin istediği de kendi yapmadıklarımızı sürekli başkalarına bağırıp durmamızdır.

 



















Önce değerlerinize sahip çıkın!
Eğer bir şeye sahip çıkacaksanız önce sizi siz yapan değerlerinize sahip çıkın! İnsanları razı etmek için asla değerlerinizden taviz vermeyin! Sakal keserek, tesettürden taviz vererek, mahremiyet sınırlarını ihlal ederek, haremlik-selamlık prensiplerinizi kaldırıp atarak, İslami söylemlerinizi sündürerek hiçbir şey başaramazsınız. Değerlerinize düşmanlık edenlerin söylemlerini, sembollerini, tarzlarını benimseyerek onlara şirin görünmeye çırpınarak onları meşrulaştırmaktan, ezik ve silik bir karaktere dönüşmekten başka hiçbir şey yapamazsınız. Zaten bu bozuk düzenin istediği muhalif genç tipi de kendi değerlerinden vazgeçmiş, faaliyetlerinde, söylemlerinde ve eylemlerinde başkalarından bir farkı, İslami bir rengi, İslami bir tadı, İslami bir kokusu ve ayırt edici bir özelliği kalmamış muhalif genç tipidir. Çünkü bu bozuk düzenin en çok istediği şey, kendi muhalefetini de kendisinin istediği şekilde dizayn edebilmesidir.


Abdestini alarak sıradan bir insan gibi çıkmıştı evinden.
Sahabeye imamlık yapacak, sabah namazını kıldıracaktı.
Nereden bilecekti ki "Mihrap şehidi" olacağını?
Ta ki Ebu Lülü denen münafığın hançeri sırtına saplanana kadar..
Parçalanan bağırsaklarından sicim gibi akan kanlar sevgilisine kavuşmayı müjdelerken ona, hemen evine taşındı Hattab'ın oğlu Hazreti Ömer!
Bizim tabirimizle "koma" halinde yatarken evinde, ölüp ölmediğini anlayamadı sahabe.
Onu defalarca "Ey Ömer! Emirul Müminin!" diyerek uyandırmaya çalıştılar.
Ama hiçbir tepki vermeden tam 2 buçuk gün yaşadı bu halde.
Sonunda Ensar'dan biri geldi ve onun bu halini seyrettikten sonra;
"Ömer, namaz vakti geldi!" deyin dedi.
Bunu işiten İbn Abbas, Hazreti Ömer'in kulağına eğilerek;
-Ey Emirul Müminin "namaz" dedi.
Bunun üzerine gözlerini aralayıp;
-Namazı bitirdiniz mi?
Diye sordu ashaba.
Çünkü onun aklı hançerlendiği namazında kalmıştı, bitirememişti ki!
"Namazı olmayan İslam; İslam değildir, ben burda günlerdir namazsız nasıl yaşadım?
Diyerek o haliyle teyemmüm aldı.
Namaza durduğunda parçalanmış bedeninden kanlar bardaktan akar gibi akıyordu.
Ama o YARIM BIRAKTIĞI SABAH NAMAZINI TAMAMLADI!
Son nefesini vermek üzereyken oğlunun dizinde olan başını toprağa koyarak;
-Vay bana.. Vay beni Allah affetmezse benim halim nice olur?
Rabbim bu başımı toprakta görsün, beni bu hal üzere tevazuda görsün deyip, yüzü toprakta Rabbi
Rahmana kavuştu..
Emirul Müminin, o heybetli ve Celalli Ömer bin Hattab, RadıyAllahu anh! Koma halindeyken namazını tamamlamanın derdindeydi!
Başım toprakta öleyim, Rabbim beni bu halde görsün ki affolunmama vesile olsun dedi..
Oturup muhasebemizi yapalım şimdi kardeşler.
Daha yaşarken "cennet ile müjdelenen" Hazreti Ömer, son nefesinde yüzünü oğlunun dizinden toprağa koyuyor ki Rabbim benim acziyetimi görsün, belki affıma vesile olur!
Ahh, birde bizim aldanışlarımıza bak...!!!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder