.Kasva, Hz. Ebu Bekir (ra)’in halifeliği zamanında otlağa bırakıldı ve orada kendi halinde yayıla yayıla öldü.
-Peygamberi Zişan efendimizin hicret sırasında Hz. Ebubekir’den (ra) satın aldığı devenin ismi Kasva(Kusva) (diğer ismi Adba’dır. Kasva” diye de ifade edilir. Peygamber Efendimiz (sav)’in devesinin adı “Adbâ” . Bundan başka “Kasvâ” (Kusva olduğunu söyleyenler de vardır) adlı devesi ile “Cedâ” isminde başka bir devesi vardır. (1).KASVA: Kulağının dörtte biri kesik olan koyun veya deve.4 Rebîulevvel pazartesi günü Rasûlüllah ve Hz.Ebû Bekir (R.A.) mağaradan çıkarak mağaranın yanında bekleyen kılavuz Abdullah ibn-i Üreykıt’ın yanına geldiler. Hz.Ebû Bekir, iki devesini de Rasûlü Ekrem’in yanına getirdi ve üstün olanını Rasûlüllah’a arz ederek; “Anam babam sana fedâ olsun! Buyur ya Rasulallah!” dedi. Peygamber Efendimiz; “Ben, bana âit olmayan bir deveye binemem!” deyince, Hz.Ebû Bekir; “O, senindir! Babam anam sana fedâ olsun! Bin!” dedi. Peygamberimiz; “Hayır! Satın aldığın bedeli ne ise bana bildirmedikçe ona binemem!” dedi. (Hz.Ebû Bekir, onu, Harisoğullarının hayvanları arasından seçip başka bir deve ile birlikte 800 dirheme satın almıştı.) Hz.Ebû Bekir (R.A.); “Onu şu kadara fîlâncalardan satın aldım!” dedi. Peygamber Efendimiz Kusvâ’yı Hz.Ebû Bekr’in satın aldığı 400 dirhem ile kabul edince, Hz.Ebû Bekir (R.A.); “Yâ Rasûlellah! Artık bu sizindir! Binebilirsiniz!” dedi. Rasûlüllah da, Hz.Ebû Bekir de develerine bindiler. Hz.Ebû Bekir (R.A.), yolda kendilerine hizmet etmek üzere azadlı kölesi Amir ibn-i Füheyre’yi yanına aldı. Yol göstermesinde çok maharetli olan Abdullah ibn-i Üreykıt önlerine düştü. Sevir dağından ayrıldılar.
Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Mekke-i mükerremeden Medîne-i münevvereye hicret etmek istediği sırada Kusvâ adlı devesine bindi. Allahü teâlânın medhettiği beldelerin en kıymetlisi olan Mekke-i mükerremeden ayrılırken, Kusvâ’yı, harem-i şerîfe (Kâbe-i Muazzama nın etrafındaki mescid) doğru döndürüp, mahzûn bir hâlde; “Vallâhi! Sen Allahü Teâlâ nın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Rabbim katında en sevgili olanısın. Senden çıkarılmamış olsaydım, çıkmazdım. Bana senden daha güzel daha sevgili yurt yoktur. Kavmim beni senden çıkarmamış olsalardı, çıkmaz, senden başka bir yerde yurt yuva tutmazdım” buyurdu.
Peygamber efendimiz Medîne-i münevvereye hicret edip gelince, Medîne’nin ileri gelenleri Kusvâ’nın yularını tutup, Peygamber efendimizin kendi evlerine misâfir olmasını istediler. Onlara; “Devemin (Kusvânın) yularını bırakınız. O me’mûrdur. Kimin evinin önünde çökerse, orada misâfir olurum” buyurdular. Kusvâ Medîne sokaklarından geçerek ilerledi ve bugünkü Mescid-i Nebî’nin (Peygamber efendimizin mescidi) kapısının bulunduğu yere çöktü. Resûlullah efendimiz Kusvâ’nın üzerinden inmedi. Hayvan tekrar ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Eski yere dönüp çöktü ve bir daha kalkmadı. Bunun üzerine Efendimiz, Kusvâ’nın üzerinden inip; “İnşâallah menzilimiz (ineceğimiz yer) burasıdır?” buyurdu.
Peygamberimiz (sav) devesi Kasvâ’nın üzerindeydi. Mübarek başında yemen işi siyah bir sarık vardı. Sarığın bir ucunu iki omuzu arasına salmıştı. Arkasında dört koldan ve Mekke’nin dört tarafından ordusu ile Mekke’ye doğru yaklaşıyordu. Yanında güzide sahabelerden bir atlı bölüğü vardı. Günlerden mübarek Cuma günü kuşluk vaktiydi. Bir taraftan Fetih Suresini okuyor, diğer taraftan Allah’a hamt ederek şehre yaklaşıyordu. Başarısını ancak Allah’tan biliyor ve kendisine hiçbir pay ayırmadığı için tevazusundan başını önüne eğmişti. Muzaffer bir kumandan gibi değil, Allah’ın nimetlerine layıkıyla hamt ve şükür edememenin verdiği eziklik içinde bir kul gibi Mekke’ye giriyordu. Tevazusundan omuzlarını eğdiği için neredeyse mübarek sakalı devesinin semerine değiverecek gibiydi.Yuları boynuna dolanmış Kasvâ, ilerleyerek Mâlik b. Neccaroğullarına âit evlerin yanına kadar gitti ve oradaki boş bir arsaya çöktü.Peygamber Efendimiz, üzerinden hemen inmedi. Deve, az sonra ayağa kalktı, biraz ilerledikten sonra birdenbire geriye döndü ve ilk çöktüğü yere geldi. Oraya tekrar çöktü ve artık kalkmadı. Boynunu ve göğsünü yere uzatarak tatlı tatlı böğürmeye ve sağa sola deprenmeye başladı.Dikkatler Kasvâ’nın üzerine çevrilmişti: Resûl-i Ekrem, onun çöktüğü yere mi misafir olacaktı, yoksa başka bir yere mi? Henüz kimsenin bu hususta bilgisi yoktu.O sırada Neccaroğullarının mini mini masum kız çocukları, defler çalarak ,“Biz, Neccaroğulları kızlarıyız..Muhammed’in akrabalığı, komşuluğu ne hoştur(2)
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Kusvâ adındeki devesinin üzerinde bulunduğu ve devenin yulalı Hazret-i Abdullah bin Revâha (r.a.) nın elinde olduğu halde ve sadık arkadaşları da çevrelerinde, kılıçlarını kuşanmış bir şekilde, yürüyerek Mekke’ye girdiler.
Müşriklerin ileri gelenleri; kin, hınç ve kıskançlıkla dolu olarak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) i gözetlemek için Handeme, Kuaykıan dağına çıkmışlardı.
Mekke’li erkek, kadın, çoluk çocuklar da, Peygamber efendimiz (s.a.v.) le Eshabını seyretmek için Darünnedve’de sıralanmıştı.
Abdullah nin Revâha (r.a.), Kusva’nın yularlını çekerek Peygamberimiz (s.a.v.) in önlerinde yürümekte ve;
-“Ey Kafirler çekilin, Peygamber yolundan,
Ki Allah-u Teâlâ, O’NA GÖNDERDİ Kur’an.
Her hayır ve iyilik vardır O’nun dininde,
Bu din için ölmektir, en hayırlı ölüm de.
Gerçek Resulullah’dır, kabul ettim yürekten,
Her sözüne inandım, kabul ettim şimdi ben.
Ey Kafirler! Kur’anın, Allah-u Teâlâ’dan,
İndiğini siz inkar eyleniğiniz zaman.
Nasıl indirdik ise, darbeleri aniden,
Ve nasıl ayırdıksa, başınızı gövdeden.
O’nun mânâsına da, inanmazsanız eğer,
İner aynı şekilde başınıza darbeler.”
Diyerek Kafirleri kötüleyici şiirler söylemekte
Ve devamla;
-“Başlarım O Allah’ın, mübarek ismiyle ki,
Yoktur O’nun dininden, başka din-i hakiki.
Ve yine başlarım ki, ismiyle O Allah’ın,
Muhammed hem kulu ve hem Resulüdür O’nun.”(3)
Kasvâ´nın Çöküşündeki Hikmet
İlerlemeye devam edilip Mekke´ye zorla girilseydi, muhakkak, Müslümanlarla müşrikler arasında çarpışmalar olacak, kanlar dökülecek, mallar yağmalanacaktı.(4)
Bundan başka, Mekke´de, Müslümanların henüz tanımadıkları, Müslümanlıklarını gizli tutan, erkek kadın birçok Müslüman da vardı. Onlardan birçokları, çarpışma sırasında, bilinmeden öldürülelecekler di.(5)Bunun için, Yüce ALLAH, vaktiyle Fil´i çöktürüp Kabe üzerine yürütmediği gibi, Kasvâyı da Mekke´ye girmekten alıkoymuştu.(6)
PEYGAMBERİMİZ, KÂBEİ MUAZZAMA’DA
On bini aşkın İslâm Ordusu, Mekke’ye girmişti. Fakat, Mekke sakin ve âsûde bir gün yaşıyordu. Herkes bir emniyet içinde idi.
Resûli Ekrem Efendimiz, Kasva’nın üzerinde, terkisinde Üsame b. Zeyd, sağında Hz. Ebû Bekir, etrafında Muhacir ve Ensâr topluluğu olduğu hâlde Kâbei Muazzama’ya doğru ilerliyordu. Dâvasını ilâna başladığı ilk günden bu güne kadar ve muzafferiyet sonunda hiçbir değişiklik yoktu. Tek başına İslâm ve îmanı tebliğ ederken de mütevazi, mahviyetkâr, affedici ve merhametli idi, o gün de… Birkaç kişinin gönlünde yer tutmuşken nasıl âlicenab, şefkatli, mütevazi ve afüvkâr idiyse, şimdi on binlerin gönlünde taht kurmuşken de yine bu vasıflarından zerre kaybetmemişti.
İşte, Efendimiz, bu tevazu, mahviyet ve Allah’a minnet ve şükran hisleriyle dolu bir manzara içinde Haremi Şerife girdi. Müslümanlar da akın akın muazzam mabede doğru akıyorlardı. Resûli Kibriya tekbir getirince, Müslümanlar da hep bir ağızdan “Allahü Ekber! Allahü Ekber!” diyerek Mekke ufuklarını bu kutsî sadâ ile çınlattılar. Bu ulvî sadâya, bu mübarek beldenin dağı, taşı “Allahü Ekber! Allahü Ekber!” diyerek karşılık veriyordu.
Kabe ‘yi Tavaf
Resûli Kibriya, binlerce sahabî arasında devesi Kasva’nın üzerinde Kabe’yi tavafa başladı. Peşini Ashabı Kiram takib etti. Tavafın her devresinde ellerindeki değnekle Hacerü’lEsved’e işaret ederek onu istîlâm ediyordu. (7)Tavafın yedinci devresinden sonra Kasva’dan indi. Makamı İbrahim’e varıp orada iki rekât namaz kıldı. Sonra da Zemzem Kuyusuna vararak ondan hem su içti, hem de abdest aldı. Bunu Safa Tepesine çıkışları takib etti. Oradan etrafa baktı ve kendisine bu muazzam günü gösteren Yüce Allah’a bir kere daha minnet ve şükranlarını takdim etti.
Bu sırada Medineli Mlüslümanlardan bazılarının iç âleminde bir endişe uyandı. Bu endişeyi, “Cenâbı Hakk, Resulüne yurdunun fethini nasîb etti. Artık burada oturur kalırlar mı dersiniz?” diyerek izhar ettiler.
-Veda haccını ifa eylemişti zaten. Kasvâ adlı devesi üzerinde, Arafat Vadisi’nin ortasında 124 bin Müslümanın şahsında bütün insanlığa hitap etti. Hicretin onuncu senesinde Sevgili Peygamberimiz hac için hazırlanıp, Medîne’deki Müslümanların da hazırlanmalarını emir buyurdu. Medîne dışında bulunan Müslümanlara da haber gönderdi. Bu haber üzerine binlerce Müslüman Medîne’de toplandı. Hazırlıklar tamamlanınca Peygamberimiz Zilka’de ayının 25. günü 40 bin kişilik bir kâfile ile öğle namazından sonra Medîne’den hareket etti. 100 kurbanlık deve götürdü. 10 gün süren yolculuktan sonra Zilhicce ayının 4. günü Mekke’ye vardılar. Yemen’den ve diğer beldelerden hac yapmak üzere gelenlerin de katılmasıyla Müslümanların sayısı 124 bine ulaştı. Peygamberimiz zilhiccenin 8. günü Mina’ya, 9. günü (arefe günü) Arafat’a gitti. Arafat Vâdisinin ortasında öğleden sonra Kusvâ adlı devesinin üstünde Vedâ Hutbesi’ni okudu.
-Kasva,Hz. Ebû Bekir’in halifeliği sıra¬sında Baki’ Mezarlığı’na veya daha kuv¬vetli bir ihtimalle Medine yakınlarında Hz. Peygamber’in atları için otlak olarak ayrılan Nakî” çayırlığına salıverilmiş ve orada kendi halinde otlayarak ölmüştür. Rasûlü Ekrem’in «Kusvâ» diye anılan bu devesi Hz.Ebû Bekr’in hâlifeliği zamanına kadar yaşadı. Medîne’nin Bakî Kabristanlığı’na salınmıştı. Kendisine hiç dokunulmazdı. Orada kendi hâlinde yayıla yayılarak öldü.
Kaynak:
1- Tabakat-i İbni Sa’d, c. 1, s. 402)
2-( İbn Mâce, Sünen, c. 2, s. 612.)
3- İslam âlimleri ansiklopedisi
4- Zürkânf, Mevâhibü´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 184.)
5-.Feth: 25.
6- Zürkânf, Mevâhibü´l-ledünniye Şerhi, c. 2, s. 184.((M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 5/271-272.)
7-(İbn-i Hişam, A.g.e., c. 4, s. 54.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder