Bu maksatla hazırlıklar yapıldı. Günü gelince Mekke'den biricik oğlu ve dadısı Ümmü Eymen'le birlikte hareket etti. Âmine'nin âlemi şen ve neşeli olması lâzım gelirken, bilâkis hüzünle kaplı idi. Sanki bir daha bu mukaddes beldeye ve bu Saâdet Güneşinin doğuşuna sahne olan mübârek eve kavuşamayacakmış gibi tekrar tekrar dönüp Mekke'ye bakıyordu.
Mevsimin en sıcak günlerinde yaptıkları yorucu bir yolculuktan sonra Medine'ye vardılar. Efendimizin dayısı oğullarından Nabiga'nın evine indiler.
Hz. Âmine, bu evin avlusunda bulunan aziz kocasının kabrinin başına gözyaşları içinde yıkılıverdi. Gözyaşları Abdullah'ın kabrinin toprağını bol bol suladı.
Peygamber Efendimiz de, ilk defa ruhunda yetimliğin acısını bu manzara karşısında duydu. O da, muhterem pederinin kabrine damla damla gözyaşı serpti. Sanki bu damlalar Hz. Abdullah'a bir gül demeti yerine takdim ediliyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder