Bu Âyet-i Kerîmelerde de Peygamber (s.a.v.)’e yüksek pâyeler verilmiştir. Ali bin İsa (r.h.) buradaki şerefli bir elçiden murat, Hz. Peygamber (s.a.v.)’dir buyurdular.
Sonrasındaki tüm vasıflar tabiî ki O (s.a.v)’e aittir. Cenab-ı Hakk bu sûrede kâfirlerin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e yakıştırdıkları tüm kötü vasıflardan O (s.a.v.)’i tenzih etmek için yeminle başlamıştır, O (s.a.v.)’i teselli etmiş, tasalanmamasını buyurmuştur.
Yine bir âyette Allâh (c.c.): “Habibim sen, Rabbinin nimeti sayesinde, bir mecnun değilsin.” (Kalem s. 2) buyurmuştur. Bu âyet, hitab ve karşılıklı konuşmada riayet edilmesi gereken en büyük bir nezaket kaidesini belirtir; Allâh (c.c.) Peygamberi (s.a.v.)’i, bu ilâhî hitabına mazhar kılarak taltif buyurmuştur. Sonra Hz. Peygamber (s.a.v.)’in,
nezd-i, ilâhisinde sonsuz sevaba, bitmeyen mükâfata nail olduğunu şöylece izah etmiştir: “Senin için muhakkak ve muhakkak tükenmeyen bir mükâfat vardır.” (Kalem s. 3) Sonra O (s.a.v.)’e yaptığı bağışlar, verdiği güzel ahlâk ve tüm güzellikleri övmüş ve teyid ederek şöyle buyurmuştur:
“Hiç şüphesiz sen pek yüce bir ahlâk üzerindesin.” (Kâlem s. 4)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder