Bazılarının rivâyetine göre ezan okuyup namaz kılarlar. İbn Zebâle ve İbn Neccâr (rh.a.) demişlerdir ki, Eyyâm-ı Harre denilen fitne zamanında Yusuf oğlu Haccâc Medine’ye geldiği zaman kargaşalık oldu. Üç gün Medine’de ezan okunmadı. Halk şehrin dışına çıkmıştı. Said bin Museyyeb (r.a.) Resûlullâh (s.a.v.)’in mescidinde idi. O diyor ki, korktum ve şerefli mezarının yanına vardım. Öğle olunca mübârek mezarda ezan okundu. Öğle namazını kıldım. Üç gece kaldım, her namaz vakti mübârek mezarda ezan okunup kamet getirildi. Sonra halk şehre döndü ve minârelerde ezan okunmaya başlandı. Şerefli mezardan işittiğim gibi o ezanları da duydum diye buyurdu. Yani müezzinlerin ezanını işittiği gibi şerefli mezarda okunan ezan da öyle işitiliyordu demektir.
Peygamberler (a.s.)’ın hac yaptığı ve Lebbeyk dedikleri kesindir. Eğer onlar ölüdür nasıl hac yapar ve Lebbeyk derler denirse, âhiret, mükellefiyet yeri değildir.
Şehîdler Cenâb-ı Hakk’ın katında diridirler ve rızıkları veriliyor. Hac yapmaları ve namaz kılmaları da mümkündür.
Berzah âleminde (ölümden kıyâmet gününe kadar olan zaman) onlara daha fazla sevap kazanmaları için dünyâdaki gibi amel işleme gücü veriliyor.
Âhirette kesilen tekliftir (mükellefiyettir), amel değildir. Câizdir ki, amel teklif yolu ile değil, lezzet alma yolu ile yapılır. Onun için Kur’an okurlar, tesbîh çekerler. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şefaat zamanında secdeye vardığı da bu kısımdandır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder