Bu zatın bir talebesi de şöyle anlatır:
Bir gece saat iki buçukta bizim kapı çaldı. Eyvah dedim, herhalde bir hastalık veya önemli bir şey var. Dışarı çıktım. Mübarek hocamın elinde kâğıt vardı. Efendim, hayırdır inşallah dedim. (Bir mesele uykumu kaçırdı. Kitaba bir ilave yaptım. Bunu yarın matbaaya götürün, şuraya ilave edin!) buyurdular. (Peki, efendim) dedim, ama (Niye sabah değil de şimdi getirdiler?) diye içimden düşünürken, (Ya sabaha kadar ölürsem? Bu kâğıdı size kim verecek, kim tarif edecek? Sabaha kadar yaşayacağımı bilemediğim için, benden sonra bu unutulur, kalır diye, sizi bu saatte rahatsız ettim) buyurdular. Sonra böyle düşündüğüm için hemen tevbe ettim.
Görüldüğü gibi, bize dinimizi doğru olarak öğreten bu kitaplar kolay yazılmadı. Yine aynı zat buyuruyor ki:
Bu kadar çok kitabı nasıl okudunuz, bu kadar kitabı nasıl yazdınız, ev bark, çoluk çocuk, iş güç varken, bunca kitabı, üstelik bu imkânlarla bir ömre nasıl sığdırdınız diye soranlara cevabımız şöyledir:
(Helekel müsevvifûn) yani (Sonra yaparım diyen helak oldu) hadis-i şerifini kendime rehber edindim. Hayatımda, bu işi biraz sonra yaparım diye bir düşüncem olmadı. Bir işi, yarına değil, birkaç saat sonraya bile bırakmadım. O anda yapıp, ilk fırsatta bitirirdim. Gece veya gündüz, evde veya dışarıda, nerede olursa olsun, işi ertelemedim. Biraz sonra yaparım demedim. İşte Allahü teâlâ bana, bundan dolayı çok başarı verdi. Bizi seven de, bizim gibi bu hadis-i şerifi rehber edinmeli, bugünün işini yarına bırakmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder