Cennetliklerin Cennete En Son Girecek Olanı:
Buharı… Ata b. Yezid el-Le^sî’den rivayet etti ki; Ebû Hüreyre şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v.)’e şöyle bir soru soruldu:
— Kıyamet gününde Rabbimizi görecek miyiz?
— Siz bulutsuz bir günde güneşi görürken itişip kakışır mısınız?
— Hayır ey Allah’ın Rasulü!
— Bulutsuz ve dolunaylı bir gecede ayı görürken itişip kakışır mısınız?
— Hayır ey Allah’ın Rasûlü!
— İşte kıyamet gününde Rabbinizi böyle göreceksiniz. O günde insanları toplar ve onlara şöyle der:
“Kim benden başka bir şeye tapıyorduysa bu gün ona tabi olsun. Kim güneşe tapıyorduysa bu gün güneşe tabi olsun. Kim aya tapıyorduysa bu gün aya tab olsun. Kim tağutlara tapıyorduysa bugün onlara tabi olsun!..”
Orada münafıklarıyla birlikte bu ümmet kalır. Cenab-ı Allah, tanımadıkları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlarda: “Senden Allah’a sığınırız. Biz burada, yerimizde, Rabbimizin yanımıza gelişini bekleyeceğiz. Gelince de O’nu tanıyacağız.” derler. Cenab-ı Allah, tanıdıkları bir surette yanlarına gelip, “Ben sizin Rabbinizim!” der. Onlar da: “Sen bizim Rabbimizsin” deyip ona tabi olurlar. Ve cehennem köprüsü kurulur. Köprünün üzerinden ilk geçen ben olurum. O gün peygamberler “Allahım, selâmet ver; selâmet ver.” diye duâ ederler. Köprüde deve dikenleri gibi kancalar vardır. Deve dikenlerini görmüşsünüz değil mi?
— Görmüşüz ya Rasûlallah.
— İşte o kancalar, deve dikenleri gibidirler. Yalnız, büyüklüklerini ancak Allah bilir. İnsanlar, amelleri nedeniyle kapılıp götürülürler. Kimi, ameli nedeniyle helak olur. Kimi yardımsız bırakılır, sonra kurtulur. Nihayet Cenab-ı Allah kullan arasındaki ödeştirme işini tamamlayıp Allah’tan başka ilâh bulunmadığına şehadet edenlerden cehennemden çıkarılmasını dilediği kimseleri çıkarmak ister. Bu hususta meleklere gerekli emri verir. (O günahkârlar) cehennemde mahpusturlar. Üzerlerine hayat suyu denen bir su dökülür. Tohumun sel yatağında bitip yeşermesi gibi bitip yeşerirler. Bir adam, yüzü cehenneme yönelik olarak durur, ve “Ya Rab! Yüzümü ateş tarafından çevir. Kokusu beni rahatsız etti. Sıcaklığı da beni yaktı.” Allah’a sürekli yalvarıp yakarır. Allah da ona şöyle der: “Umarım ki bu istediğini verirsem, benden başka bir şey istemezsin. Öyle değil mi?” O da: “Onur ve üstünlüğün yemin ederim ki; senden başka bir şey istemeyeceğim” der. Cenab-ı Allah Onun yüzünü ateşten çevirir. Sonra o der ki: “Ya Rab! Beni cennetin kapısına yaklaştır.” Cenab-ı Allah ona: “Benden başka bir istekte bulunmayacağını söylememiş miydin?“ diye sorar. O da: “Onur ve üstünlüğüne yemin ederim ki; artık bundan başka bir istekte bulunmayacağım” der ve artık başka bir istekte bulunmayacağına dâir söz ve güvenceler verir. Cenab-ı Allah da onu cennetin kapısına yaklaştırır. Adam cennetin içindeki şeyleri görünce Allah’ın dilediği bir süre susar, sonra: “Ey Rabbim! Beni cennete koy” der. Yüce Rab ona: “Artık başka bir stekte bulunmayacağını bana söylememiş miydn? Yazıklarlar olsun sana ey âdemoğlu! Sen ne kadar da dönekmiş-sin?!“ diye sorar. O da: “Ya Rab! Beni yaratıklarının en bahtsızı kılma” der ve yakarışını sürdürür, nihayet Cenab-ı Allah güler. Gülünce de onun cennete girmesine izin verir. Cennete girdiğinde kendisine “Dile ne dilersen” denilir- O da bazı dileklerde bulunur. Sonra yine kendisine: “Dile ne dilersen” denilir. O da bazı dileklerde bulunur. Artık dileyeceği bir şey kalmaz. Kendisine: “Düedikerin, bir misli fazlasıyla sana verildi” denir.”
Ebû Hüreyre dedi ki: “Bu hadiste anlatılan adam, cennete en son girecek kişidir.”
Bu hadisi rivayet ettiğinde Ebû Saîd el-Hudrî de Ebû Hüreyre’nin yanında oturmaktaydı. Onun söylediklerini değiştirmiyordu. Ne zaman ki Ebû Hüreyre “Dilediklerin bir misli fazlasıyla sana verildi” denir. Sözünü nakl etti; işte o zaman Ebû Saîd (r.a.) dedi ki: Ben Rasûlullah (s.a.v.)’in bunu şöyle ifade ettiğini işittim: “Dilediklerin, on misli fazlasıyla sana verildi” denir. Ebû Hüreyre, “Onunla birlikte bir o kadarı da verilir” dedi. İbn Mes’ud ve diğer bazı sahabiler de bu hususta Ebû Saîd’in söylediklerine katılmışlardır. İnşa-allah bu husus ileride d$ açıklanacaktır. [499]
Buharı.., Atâ b. Yesar’dan rivayet etti ki; Ebû Saîd el-Hudrî şöyle demiştir: Biz, Hz. Peygambere şöyle bir soru sorduk:
— Ey Allah’ın Rasûlü! Rabbimizi görecek miyiz?
— Bulutsuz bir günde güneşi görme hususunda birbirinizle itişip kakışmanız olur mu?
-— Hayır.
— Aynı şekilde (kıyamet gününde) Rabbinizi görürken de birbirinizle itişip kakışmanız olmayacaktır.
— Sonra bir çağına şöyle seslenir: “Her kavim, tapageldiğinin yanına gitsin!” Ehl-i salip, salipleri (haçları) ile; putperestler, putlarıyla; başka tanrılara tapanlar, tanrılarıyla giderler. Geride iyisiyle kötüsüyle kitab ehli, Allah’a tapan kimseler kalır. Sonra cehennem getirilip tıpkı bir serap gibidir. Yahudilere sorulur:
— Neye tapardınız?
— Allah’ın oğlu Üzeyir’e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah’ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne istiyorsunuz?
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Sonra hristiyanlara sorulur:
— Neye tapardınız?
— Meryemoğlu Mesih’e tapardık.
— Yalan söylüyorsunuz. Allah’ın hiç eşi ve çocuğu olmadı. Şimdi ne istiyorsunuz?
— Bize su içirmenizi istiyoruz.
— İçin bakalım!
Cehenneme yuvarlanıp düşerler. Geride iyisiyle kötüsüyle, sadece Allah’a kulluk etmiş olanlar kalır. Onlara: “Herkes gitti. Siz niye burada kaldırıız?” diye sorulur. Onlar da şu cevabı verirler: “Dünyada onlardan ayrıldık. O zaman kendilerine bu günkünden daha fazla muhtaç olduğunuz halde kendilerinden ayrılmıştık. Biz, bir çağrıcının ‘Herkes tapageldiğinin yanına gitsin’ dediğini işittik. Biz Aziz ve Celil olan Rabbimizin yanımıza gelmesini bekliyoruz. Her istediğini yaptıracak güce sahib olan yüce Allah, onların tanımadıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Senden Allah’a sığınırız. Rabbimiz yanımıza gelinceye dek buradan ayrılmayacağız. Rabbimiz gelince de O’nu tanırız” derler. Nihayet yüce Allah, öncekinden değişik ve kendilerinin tanıdıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Senden Allah’a sığınırız. Rabbimiz yanımıza gelinceye dek buradan ayrılmayacağız. Rabbimiz gelince de O’nu tanırız” derler. Nihayet yüce Allah, öncekinden değişik ve kendilerinin tanıdıkları bir surette yanlarına gelip “Ben sizin Rabbinizim” der. Onlar da: “Evet, sen Rabbimizsin” derler. Allah ile ancak melekler konuşurlar. Mümin kullara: “Sizinle Rabbiniz arasında bildiğiniz bir alâmet var mıdır?” diye sorulur. Onlar derler ki: “O alâmet baldırdır. O günde Allah, baldırını açar (onlara tecelli eder).” Nitekim yüce Allah da şöyle buyurmuştur: “O gün işin dehşetinden baldır açılır” (Kalem, 43) Her mümin kişi o zaman Allah’a secde eder. Dünyadayken gösteriş ve ün yapmak amacıyla secde etmiş olanlar -secde etmesinler diye- o günde sırtları kas katı kesilir; secde edemezler. Sonra sırat köprüsü getirilip cehennemin üzerine kurulur.” Bazıları köprüden bir anda geçer. Bazıları rahvan atlar gibi geçer. Kimi yara bere almadan geçer, kimi yaralanıp berelenrk geçer. Kimi de cehennemin ateşine düşer. Nihayet bir başkası sürünerek köprüden geçer. Siz hakkı taleb etmede benden daha güçlü olamazsınız. O gün kimin mümin olduğu size apaçık görünür. Müminler kurtulduklarını görünce kardeşlerine şefaat etmek için Rablerine şöyle derler: “Rabbimiz! Bunlar kardeşlerimizdir. Dünyada bizimle beraber savaşır, bizimle beraber oruç tutar, bizimle berabr salih ameller işlerlerdi.” Yüce Allah da: “Gidin, kalbinde zerre ağırlığınca imân bulunan kimseleri cehennemden çıkarın” der. Allah, öylelerinin yüzlerini ateşe haram kılar. Onların bir kısmı ayaklarına kadar, bir kısmı bacaklarının yarısına kadar ateşe batmıştır. O şefaatçi müminler, gidip cehennemdeki günahkâr müminlerden tanıdıklarım çıkarır sonra dönrler. Cenab-ı Allah onlara: “Gidin. Kalbinde yarım zerre ağırlığınca iman bulunan kimseleri de cehennemden çıkarın”der. Gder, tanıdıklarını cehennemden çıkarırlar.”
Hadisi rivayet eden Ebû Saîd dedi ki; Eğer bana inanmıyorsanız şu âyeti okuyun: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz. Zerre kadar iyilik olsa onu kat kat arttırır.” (Nisa, 4/40)
Peygamberler, melekler ve müminler, günahkârlara şefaat ederler. Her istediğini yaptıracak güce sahib olan Aziz ve Celil Allah: “Benim şefaatim kaldı” der. Orada alıkonmuş olanlardan bir kısmını avuçlayıp alır, cennet girişindeki hayat nehrine bırakır. Bunlar sel yatağının iki kıyısındaki ekin taneleri gibi biterler. Ağaç ve kayaların yanındaki ekin tanelerini andırırcasına Yeşerirler. Bu bitkilerin güneşe bakan tarafları yeşil, gölgeye bakan tarafları İse beyaz olur. Oradan, yani hayat nehrinden inci taneleri gibi çıkarlar. Ce-nab-ı Allah onların boyunlarına mühürler takar ve o halde cennete girerler. Cennetlikler onları görünce, “Bunlar Rahmân’ın azatlılarıdır. Hiç bir iyilik yapmadıkları ve önceleri hiç bir hayırda bulunmadıkları halde Allah bunları cennete koydu” derler. Sonra onlara: “Gördükleriniz, bir misli fazlasıyla birlikte SİZİn olsun” denir. [500]
Müslim… Ebû Zübeyr’den rivayet etti ki; Câbir b. Abdullah şöyle demiştir:
“Kıyamet gününde biz şöyle ve şöyle bir yere (tepeye) geliriz. Ben de oradan insanlara üst bir noktadan bakarım. Ümmetler putlarıyla ve taptıkları şeylerle sırasıyla çağırılırlar. Ondan sonra Rabbimiz yanımıza gelir ve biz müminlere şöyle sorar:
— Kimi bekliyorsunuz?
— Rabbimizi bekliyoruz.
— Ben Rabbinizim!
— Hele seni bir görelim.
Yüce Rab müminlere tecelli edip güler. Onları alıp götürür. Onlar da kendisine tabi olup giderler. Mümin olsun münafık olsun herkese, peşine düşüp izleyeceği bir nûr verilir. Cehennem köprüsünün üzerinde kanca ve şişler vardır. Allah’ın dilediği kimseler o kanca ve şişlere takılırlar. Sonra münafıkların nuru söner ve müminler kurtulur. Kurtulan ilk zümrenin yüzleri, dolunaylı gecedeki ay gibi parlaktır. Bunlar yetmiş bin kişi olup hesaba çevilmeksizin cennete gireceklerdir. Bunların ardısıra gelenlerin yüzleri, gökteki en parlak yıldız gibi parıldar. Bunlarda aynı şekilde cennete girerler. Bundan sonra şefaat faslı başlar. Şefaat erbabı kimseler (günahkârlar için) şefaat ederler. Öyle ki, kalbinde bir arpa tanesi ağırlığınca hayır bulunan ve lâ-ilâhe illallah diyen herkes cehennemden çıkarılıp cennetin avlusuna konulurlar. Cennetlikler bunların üzerine su serperler de tıpkı sel yatağındaki ekin taneleri gibi yeşerirler. Bu durumdaki insan cennete girdikten sonra korkusu gider. Artık dünya on katıyla kendisine verilinceye dek istekte bulunur.” [501]
“Müslim… Huzeyfe’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah insanları (kıyamet gününde) toplar. Müminler kalkıp dururlar. Nihayet cennet onlara yaklaştırılır. Onlar da Âdem (a.s.)’e gidip: “Ey babamız Âdem! Bize cennetin kapılarım açtır” derler. O da; “Ben bunu yapabilecek durumda değilim. Sizi cennetten çıkarın sebep, babanız Âdem’in günahından başkası değildir. Siz Allah’ın dostu İbrahim’e gidin!” der. Yanına gittiklerinde İbrahim onlara şöyle der: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim. Ben, Allah’ın gerilerden dostuyum. Siz Mûsâ (a.s.)’a gidin.” Yanına gittiklerinde Musa (a.s.) onlara: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim. Siz Allah’ın ruhu ve kelimesi İsa’nın yanma gidin.” der. Yanına gittiklerinde İsâ (a.s.) da onlara: “Ben bunu yapabilecek durumda değilim” der ve onlar, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yanma giderler. O da kalkıp şefaat izni ister. Kendisine izin verilir. Sonra emanet ve rahmet gönderilir. Bunlar, sıratın sağında ve solunda dikilip dururlar. Kiminiz o köprüden yıldırım gibi süratle geçer.” Bu hadisi rivayet eden Huzeyfe: “Anam babam sana feda olsun. Yıldırım gibi geçmek nasıl olur?” diye sorunca Rasûlullah (s.a.v.) ona şöyle cevap vermişti: “Yıldırıma bakmıyorlar mı? Göz açıp yumuncaya kadar nasıl çakıp geçiyor? Sonraki gurup rüzgar gibi, ondan sonraki gurupta yağmur gibi, ondan sanraki gurupta koşucu erkeklerin koşusu gibi hızla geçip gider. Amelleriyle orantılı bir hızla geçip giderler. Derken bir adam gelir köprüden yürüyerek değil de ancak sürünerek geçer. Köprünün iki tarafında asılı kancalar vardır. Bunlar, yakalamakla emrolundukları kimseleri, oradan geçerken, (vücutlarına takılarak) yakalarlar. Kimi yara bere alarak oradan kurtulup geçer. Kimi de ateşe düşer. Ebû Hüreyre’nin câm kudret elinde bulunan zâta yemin ederim ki; cehennemin derinliği yetmiş güz mevsimi kadardır!” İbn Ebi’d-Dünyâ… Ebû Mûsâ el-Eş’arî’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Cenab-ı Allah ümmetleri aynı platformda toplar. Onları dağıtmak istediğinde, her kavmin tapa geldiği tanrıyı karşılarına diker. Onu görünce peşine takılır, onu ardısıra giderler. Nihayet o da onları cehenneme koyar. Sonra biz (müminler) yüksek bir yerdeyken Rabbimiz yanımıza gelir ve şöyle der:
—- Ne bekliyorsunuz?
— Rabbimizi bekliyoruz.
— O’nu görürseniz tanır mısınız?
— Evet.
— O’nu daha önce görmediğiniz halde nasıl tanıyacaksınız? -— Çünkü O’nun dengi yoktur.
— (Yüce Allah gülmeye başlar) Müjdeler olsun size ey müslümanlar topluluğu! Çünkü sizden her birinizin yerine cehenneme bir yahudi veya hristiyan koydum, (siz kurtuldunuz).”
Müslim… Ebû Musa el-Eş’arî’den rivayet etti ki; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Müslüman adam ölmeden önce Cenab-ı Allah mutlaka onun yerine cehenneme bir yahudi ve hristiyan koyar.” [502]
Kaynak : ÖLÜM VE ÖTESİ – İBNİ KESİR
Dipnot:
[499] Buharî, Rikak, 7/52
[500] Müslim, İman, 1/302
[501] Müslim, İman, 1/177-78
[502] Müslim, İman, 1/I8O-I8I İbn Kesîr, Ölüm Ötesi Tarihi, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2001: 305-310.
Share this - Lütfen : Paylaş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder