Abdest ne zaman farz kılındı?
İbadetlerden önce abdest almak, Mîraç Gecesi’nden sonra Mekke-i Mükerreme’de Cebrâîl aleyhisselâm’ın tâlim buyurmasıyla, namazla beraber farz kılınmıştır. Farz kılınmadan önce de Peygamber Efendimizin (s.a.v.), ibadetlerin evvelinde abdest aldıkları rivâyet olunmuştur. Peygamberimiz (s.a.v.) abdestsiz hiçbir namaz kılmamıştır. Zira abdest, önceki peygamberlerin şerîatlerinde de vardı.
Nitekim bu husûsta İbn-i Ömer’den (r.a.) şu hadîs-i şerîf rivâyet olunmuştur: “Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), (abdest âzâlarını) birer defa (yıkamak sûretiyle) abdest aldıktan sonra; ‘Bu, namazın ancak kendisiyle sahîh olduğu abdesttir.’ buyurdular. Sonra ikişer defa (yıkamak sûretiyle) abdest aldılar ve ‘Bu, sevabın iki kat fazla olmasını isteyen kimsenin abdestidir.’ buyurdular. Daha sonra da üçer defa (yıkamak sûretiyle) abdest aldılar ve ‘Bu da benim ve benden önceki peygamberlerin abdestidir.’ buyurdular.” Binâenaleyh Medîne-i Münevvere’de nâzil olan abdest âyeti yani, “Ey müminler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi ve dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayınız ve başlarınıza meshediniz ve ayaklarınızı topuklara kadar yıkayınız ve eğer cünüp iseniz guslediniz (tamamen yıkanınız)...” meâlindeki Mâide Sûresi’nin 6. âyet-i kerîmesi de abdestin daha önce olan farziyyetini teyit etmek için nâzil olmuştur. Nitekim Ashâb-ı Kirâm’dan Alkame bin Feğvâ (r.a.) demiştir ki: Abdest âyet-i kerîmesi nâzil olmadan önce, Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) abdest bozmuş olursa, tekrar abdest alıncaya kadar ne konuşur ne de selam alırdı.” Yani Resûlullah Efendimiz bu âyet-i celîle nâzil olmadan önce abdestsiz bir iş yapmak şöyle dursun söz bile söylemezdi. Binâenaleyh bu âyetin nüzûlü Resûlullah Efendimiz (s.a.v.) için de bir ruhsat ifade etmiştir.
Daha önce farz olduğu hâlde tekrar âyet-i kerîme inmesinin faydası, o hükmün kararlaşması ve tespitidir. Çünkü abdest, müstakil bir ibadet değil, namaza tâbi olarak farz kılınmıştı. Hal böyle olunca zaman geçip abdesti nakledenler azaldıkça, ümmet onun, şartlarına, rukünlerine karşı müsâmahakâr davranabilirdi. Âyet-i kerîme ile teyit edilmesiyle bu ihtimal ortadan kalkmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder