28 Kasım 2021 Pazar

Silsile-i aliyyenin son halkası Ebul-Faruk hazretleri bu hususu, bariz bir misalle anlatarak dikkatlerimizi püf noktaya çekmiştir. “Macaristan vaktiyle Müslüman’dı, fakat bir gün geldi ki orada yalnız zâhiri ulema (tasavvuftan mahrum ilim sahipleri), kaldı. Zâhiri ulema, maneviyattan mahrum olduğu için dengeyi tartamadı ve işte gördüğünüz gibi Hıristiyan olup gittiler, bu din maneviyatsız muhafaza edilemez” Hadis-i şerifle müjdelenen İstanbul’un fethi kendisine nasip olan Sultan Fatih Hân Hz. cephede çok iyi hazırlanmış ordusu ile beraber, secdelerde teveccüh eden mana ehli Akşemseddin hazretleri ve büyük mutasarrıf Ubeydullah El-Ahrâr hazretlerinin desteğini alarak fethe müyesser olmuş ve fetihten sonra “Sûrî fetih tamam oldu, şimdi sıra hakiki fetihtedir” buyurarak ilminde rusuh (kemal) bulmuş zevat ile mana (gönül) sultanlarını manevi imar için İstanbul’a davet etmesi çok manidardır. Kendisine “fatih” diye tezahürat yapanlara, Akşemseddin hazretlerini göstererek “fatih” odur buyurması ve “Evliya-u enbiyaya istinadım var benim” sözü şayanı dikkattir.

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder