30 Ekim 2021 Cumartesi

KİTAPLARA İMAN İmanın üçüncü şartı, kitaplara inanmaktır. Cenâb-ı Hak, emirlerini, nehiylerini, hikmetlerini kullarına bildirmek için zaman zaman peygamberlerine kitaplar indirmiştir. Tevrat’ı Mûsâ aleyhisselâm’a, Zebûr’u Dâvûd (a.s.)’a, İncil’i Îsâ aleyhisselâm’a, Kur’ân-ı Kerîm’i de Kâinâtın Efendisi Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimize indirmiştir. Böyle inanmak farzdır. Bu dört muazzam kitaptan başka bir de yüz adet suhuf (sahifeler) vardır. Nitekim Ebû Zer (r.a.) rivâyetinde şöyle buyrulmuştur; 10 Suhuf Âdem aleyhisselâm’a, 50 Suhuf Şît (a.s.)’a, 30 Suhuf İdrîs aleyhisselâm’a, 10 Suhuf İbrâhîm (a.s.)’a gönderilmiştir ki; tamamı 100 Suhuf’tur. Bu Kitap ve Suhuf’un tamamı, indirildikleri minval üzere dosdoğrudur ve Allâhü Teâlâ’nın kelamıdır. Nazmı ve tertibi Allâhü Teâlâ’ya aittir, mahlûk tertibi değildir. Cebrâil aleyhisselâm vasıtasıyla inmiştir. Kur’ân-ı Kerîm, bütün bu kitaplardan sonra muktezâ-yı hâle uygun olarak, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e yirmi üç senede vahyolunmuştur. Bütün mucizelerin en büyüğü Kur’ân-ı Kerîm’dir. Zira diğer mucizeler vakitlidir. Kur’ân-ı Kerîm ise kıyamete kadar bâkîdir. En kısa bir sûre-i şerîfinin bir benzerini getirmekten bütün mahlûkât âcizdir. Nitekim Allâhü Teâlâ, İsrâ Sûresi’nin 88. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmuştur -meâlen-: “De ki; Andolsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın bir mislini getirmek üzere toplanacak olsalar, elbette onun bir mislini getiremeyeceklerdir. Velev ki, bazıları bazılarına yardımcı olsun.” Hakikaten de dil ülkesinin sultanı sayılabilecek Arap şair ve edipleri, Kur’ân-ı Kerîm’in en kısa sûresi sayılan Kevser Sûresi’ne bile fesâhat ve belâğatte denk sayılabilecek bir söz söyleyemediler. Bu kimselerin her bakımdan âciz oldukları ortaya çıkınca, Kur’ân-ı Kerîm’in Allâhü Teâlâ’nın kelâmı olduğu iyice anlaşılmış oldu. Bundan sonra hidâyeti kabul edenler, bölük bölük Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz’in peygamberliğini kabul ve itiraf ettiler.

 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder