27 Eylül 2021 Pazartesi

Can ve Mallarda Yaşanacak İmtihân

 Can ve Mallarda Yaşanacak İmtihân

Cenâb-ı Hakk, Kullarına Şükrü Emredince, Hemen Peşinden Sabrı da Emretti. Çünkü Sabır, Aksi Hâllerde Şükrün Kardeşidir, Onun Yerine Geçer. Şükür Nimetlerde, Sabır ise Mihnetlerde Olur. Allahû Teâlâ Hazretleri Bu Konuda Şöyle Buyurdu:
(153) Ey Îmân Edenler! Sabır ve Namazla Allah’tan Yardım İsteyin. Şüphesiz Allah, Sabredenlerle Beraberdir.
(154) Allah Yolunda Öldürülenlere “Ölü” Demeyin. Aslında Onlar Diridirler Fakât Siz Onu Anlayamazsınız.
(155) Hiç Şüphesiz Biz Sizi Biraz Korku Biraz Açlık Biraz da Mallardan Canlardan ve Ürünlerden Azaltarak (Fakirlik ve Ölümle) İmtihân Ederiz. (Rasülum!) Sabredenleri Müjdele!
(156) O Sabredenler, Kendilerine Bir Musibet Geldiği Zaman, “Biz (Her Şeyimizle) Allah’a Aidiz ve Şüphesiz O’na Döneceğiz.” Derler.
(157) Onlar İçin Rabblerinden Bağış ve Rahmet Vardır. Onlar Gerçekten Hidâyete Ulaşmış (Dünyâ ve Âhiret Saâdetini Bulmuş) Kimselerdir.
Kur’an-ı Kerîm’de Geçen “İbtila” Kelimesi “İmtihân Etmek” ve “Denemek” Manâsındadır. Allah’ın Kullarını İmtihân Etmesinin Anlamı, Kendisinin Bildiği Bir Şeyi Ortaya Çıkarmasıdır. Bu, İnsanların Bilmedikleri Bir Şeyi Öğrenmek İçin Birbirini İmtihân Etmesine Benzemez. Çünkü Allah, Meydana Gelmiş ve Gelecek Olan Her Şeyi Önceden Bilir.
Son Âyette Geçen Salâtın Manâsı Mâğfiret ve Mânevî Temizliktir, Rahmetin Manâsı da Lütuf ve İhsândır.
Tefsîr
Cenâb-ı Hakk Buyuruyor ki; Ey Îmân Edenler! Benim Rızâm, Nimet ve İhsânıma Ulaşmak İçin Taâtlerin Zorluğuna, İsyân ve Hatâları Terk Etmeye Sabrederek Allah’tan Yardım İsteyin, Yine İbâdetlerin Özü Münacat Mahalli ve Sırların Madeni Olan Namazla Allah’tan Yardım İsteyin. O Namazda Kalbe Nûrların Parıltıları Yansır Sırların Kapısı Açılır. Namaz, Mü’minlerin Mi’râcı ve Âlemlerin Rabbiyle Münacatıdır. Eğer Sabrın Acılığını Yutabilirseniz, Şüphesiz Allah Sabredenlerle Beraberdir.
Sabrın En Fazla Gerekli Olduğu Yer, Dostların Ayrıldığı, Yakınların ve Arkadaşların Ölüp Gittiği Zamandır. Eğer Onların Ölümü Allah Yolunda Cihadda Olmuşsa, Onlar İçin Esef ve Üzüntü Çekmek Uygun Değildir. Çünkü Onlar, Allah Katında Diri Olup Âhiret Nimetleriyle Rızıklanmaktadır.
Aynı Şekilde Bir Deprem, Suda Boğulma, Yangın, Doğum ve Taun Sebebiyle Ölüp Şehidlere Katılan Kimselerin Durumu da Aynıdır.
Mü’minlerden Allah Yolunda Öldürülenler İçin “Onlar Ölüdür” Demeyin! Onlar Ölü Değildir, Bilâkis Rûhânî Bir Hayatla Diridirler Fakât Sizler, Onların Hayatını Fark Edemezsiniz. Çünkü Onlar, Sadece Rûhtan İbârettir. Sizler ise, Beden ve Dünyâ Âleminin Şartlarıyla Sarılısınız, Rûhların Makamı Sizden Gizlidir.
Bütün Mü’minlerin Rûhları da Aynı Şekilde Berzâh Âleminde Diridir. Âyet-i Kerîmede Sadece Şehidlerin Zikredilmesi, Onların Kavuştuğu Güzellik ve İkrâmların Büyüklüğünü İfâde Etmek, Diğerlerinden Ayrı Olarak, Rızıklarının Kolayca Kendilerine Gelişini Anlatmak İçindir. Bir Hadîs-i Şerifte Şöyle Buyurulmuştur; Şehidlerin Rûhları, Yeşil Kuşların Kursakları İçerisinde Gezerler. Cennet Meyvelerinden Alıp Yerler.
[Tirmizî, Fezâilü’l-Cihad, No: 1641; Dârimî, Cihad, 18; Ahmed, Müsned, 6/386.]
Diğer Bir Hadîste ise Şöyle Buyurulmuştur:
Allahû Teâlâ Şehidlere, Kuş Suretinde Yeşil İri Binekler Yaratır. Onların Kursağına Girer, Onunla Cennette Uçarak Dolaşırlar. Meyvelerinden Yer Nimetlerinden Alırlar. Kıyâmet Günü Mahşerde Toplanana Kadar Böyle Devam Eder.
Zamanı Gelinceye Kadar Sıddîklardan Başka Kimse Şehidlerle Birlikte Cennete Giremez. Sıddîklar, Ârif Zâtlar Olup Hepsinden Üstündür. Zirâ Onlar, İleri Derece Tasavvuf İmkânına İlâhî Huzur ve Neşeye, Müşahede ve Hakk’a Nazar Nimetlerine Mazhar Olmuşlardır. Onlar da Şehidler Gibi Nimet Cennetlerindedir Fakât Sıddîklar, Şehidler Gibi Kuşların Kursağında Mahsur Değildir. Onların Kendine Mahsûs Şekil ve Suretleri Vardır, O Vâziyette Diledikleri Yere Rahatça Giderler. Onlardan Üstün Olan Peygamberler de Aynı Şekilde Rahat ve Serbest Hareket Ederler.
Cenâb-ı Hakk Diğer Âyet-i Kerîmede Şöyle Buyurur; Ey Müslümanlar! Biz Sizi, Bir Miktar Korku ile İmtihân Edeceğiz. Bu Korku, Düşman Saldırısı ve Kâfirlerin Kuvvetli Taarruzudur. Yine Sizi, Fiyatların Artması ve Meyvelerin Azalması Sonucu Oluşan Açlıkla İmtihân Edeceğiz. Ayrıca Sizi, Hayvanların Ölümü, Ticaretin Zorlaşması yahût Bir Sürü Zararların Sonucu Mallarınızın Azalmasıyla İmtihân Edeceğiz. Yine Sizi, Cihadda Canlarınızın Gitmesi, Âfetlerle Meyve ve Ziraatınızın Telef Olmasıyla İmtihân Edeceğiz.
Îmâm Şâfiî Rahimehullâh Âyete Şu Manâyı Vermiştir; Âyetteki Korku Allah Korkusudur. Açlık Ramazân Orucudur, Malın Noksanlaşması Zekât ve Sadakadır. Nefsin (Bedenin) Noksanlaşması Hastalıklardır. Meyvelerin Noksanlaşması ise Evlâdların Ölümüdür.
Rasülullah Sallallâhû Aleyhi ve Sellem Efendimizin Şöyle Buyurduğu Rivâyet Edilmiştir; Mü’min Bir Kulun Çocuğu Vefât Edince Yüce Allah:
▬ “Kulumun Çocuğunu Aldınız mı?”
Diye Sorar. Melekler:
▬ “Evet.”
Derler. Yüce Allah:
▬ “Siz Onun Gönlünün Meyvesini (En Sevdiği Ciğerpâresini) Aldınız Değil mi?”
Diye Sorar. Melekler:
▬ “Yâ Rabbi, Evet. Öyle Oldu.”
Derler. Yüce Allah:
▬ “Çocuğu Vefât Edince Kulum Ne Dedi?”
Diye Sorar. Melekler:
▬ “Sana Hamd Etti ve “Biz Allah’a Aidiz, O’ndan Geldik O’na Döneceğiz.” Diye Teslimiyet Gösterdi.”
Derler. O Zaman Yüce Allah Şöyle Buyurur:
▬ “O Kulum İçin Cennette Bir Ev Yapın, İsmini de Hamd Evi Koyun!”
[Tirmizî, Cenâiz, 36, Ahmed, Müsned, 4/415; İbn Hibban, Sahîh, No: 2937.]
Ey Müjdeci Rasülum, Sabredenleri Müjdele! Onlar Öyle Kimselerdir ki, Kendilerine Beden, Aile, Mal ve Yakın Arkadaşlarıyla İlgili Bir Musibet Gelse Şöyle Derler; Bizler, Allah’ın Mülkü ve Kullarıyız. O Bizde Dilediği Gibi Hüküm ve Tasarruf Eder. Biz Sonuçta O’na Döneceğiz. O Bize (Îmân ve Teslimiyetimiz Karşılığı Olarak) Hiçbir Gözün Görmediği, Hiçbir Kulağın İşitmediği, Hiçbir İnsanın Hayâl Edemediği Nimetler Verir. O’nun Yanında Bu Dünyâ Musibetleri Hiç Kalır!
Bir Hadîs-i Şerifte Şöyle Buyurulmuştur; Kimin Başına Bir Musibet Gelince “İnnâ Lillâh ve İnnâ İleyhi Râciûn” Yani “Biz Allah’ın Kullarıyız Elbette Yine O’na Döneceğiz... Allah’ım; Başıma Gelen Bu Musibette Bana Ecir Ver ve Bana Ondan Daha Hayırlısını Nâsip Et!” Der ise, Allah Muhakkak Ona (Elinden Aldığından) Daha Hayırlısını Verir.
[Müslim, Cenâiz, 3 No: 918; Ahmed, Müsned, 6/309.]
Ümmü Seleme Radiyallâhû Anhâ Vâlidemiz Demiştir ki; Kocam Ebû Seleme Vefât Edince Ben Böyle Söyledim; Allah Bana Onun Yerine Daha Hayırlısını, Rasülullah Aleyhisselâm’ı Nâsip Etti.
[Müslim, Cenâiz, 3, 4; Süyûti, ed-Dürrü’l-Mensûr, 1/379.]
Âyet-i Kerîmenin Sonu Şöyle Bitiyor; Musibet Ânında Sabredip Allah’a Teslim Olanlar Var Yâ, Onlara Rabblerinden Bir Mâğfiret, Günâhlardan Temizlik ve Rahmet Vardır. Onlar, Gerçekten Hidâyete, Dünyâda ve Âhirette Hayırlara Ulaşmış Kimselerdir.
[153, 154, 155, 156 ve 157.] Âyetlerin Tasavvufî İşâretleri
Ey Velîlerin Yoluna İnananlar! Nefsinizin Sevmediği Şeylere Sabrederek Huzurumuza Gelen Yola Sülûkte ve Kudsî Nûrlarımızı Müşahede Etmede Allah’tan Yardım İsteyin. Nefislerin Hoşlanmadığı Şeyler; Hazlarını Şehvetlerini Boş Âdet ve Kötü Alışkanlıklarını Terk Etmektir. Bir de Sürekli Namazla Allah’tan Yardım İsteyin. Bu Namaz, Kalplerin Sürekli İlâhî Huzura Bağlanmasıdır. Hiç Şüphesiz Allah Yardımı, Desteği ve (Kalplerinde) Tevhîd Nûrlarını Parlatarak Sabredenlerle Beraberdir.
Siz, Zillet ve İftikarla [İftikar; Kendini Hiçbir Şeye Sahip Görmeme ve Her Nefeste, Her Hâlinde Yüce Allah’a Muhtaç Olduğunu Bilme Hâlidir.] Kötü Âdetlerini Terk Ederek ve Halktan Utanmayı Bir Kenara Atarak Nefsini Mânen Öldüren Birisini Gördüğünüz Zaman, Sakın Ona “Ölmüş” Demeyin! Bilâkis O (Nefsini Terbiye Edip Allah’a Teslim Ederek) Mânen Hiç Ölmeyecek Bir Hayat Bulmuştur. Allahû Teâlâ’nın Âyetinde Belirttiği Gibi Onlar; İlk Ölümleri Hariç, Artık Daha Ölümü Tatmazlar [Duhân 44/56.].
Müridin Nefsi Ölünce, Onun Yanında Zillet ile İzzet, Övülmekle Yerilmek, Zenginlikle Fakirlik, Ölümle Hayat Eşit Olur. Bu Durumda Onun Rûhu, Yeni Bir Hayat Bulmuş, Müşahede Alanı Genişlemiş, Mülkün Sahibi Yüce Mabûduna Nazar Etme Nimetine Ulaşmış Olur. Onun Zâhiren Ölmesi, Kendisinin Ancak Allah’a Daha Çabuk Ulaşmasını, Mânevî Nimetlerden Daha Fazla İstifâde Etmesini ve Müşahedesinin Daha Güzel Olmasını Sağlar. Bu Hâli Elde Eden Bir Rûh, Sürekli Terakki Hâlindedir Fakât Siz, Onların Bu Dünyâdaki ve Öteki Âlemdeki Yüksek Hâllerini Bilemezsiniz.
Hak Yolcuları Tahkik Hâline Ulaşmak İçin Bu Yola Girmek İstediklerinde Kendilerine Şöyle Denir; Ey Müridler! Vallâhi Sizi Halkın Eziyeti, Rızk Darlığı, Malın Zâyi Olması, Mücahede ile Bedenlerin Zayıflaması, Müşahede Hâlinin Elde Edildiği Mânevî Fethin Gecikmesi Gibi Hâllerle İmtihân Ederiz.
Bu İmtihân, Üzerine Rubûbiyet Nûrları Parlayıncaya Kadar Kulluk Vâzifelerine Devam Ederek Talebinde Sâdık Olanla, Âdet ve Şehvetlerine Dönere (Azimeti Bırakıp) Ruhsat ve Tevillere Yönelerek Hakkı Talep Davâsında Yalancı Olanları Ortaya Çıkarmak İçindir. Hakkı Talebinde Sebat Gösterip Sabredenleri Bütün Arzularına Ulaşacaklarını ve Yolunca Gittikleri Hedeflerine Ulaşacaklarını Müjdele! Onlar Öyle Kimselerdir ki, Başlarına Bir Sıkıntı ve Duraklama Hâli Gelince, Kulluktaki Zayıflıklarını Yakînen Görürler, Yüce Rabblerinin Sonsuz Kuvvetine Sarılırlar. Her Şeyde ve Her Hâlde O’na Dönerler. O da Her Şeyden Onları Korur, Özel Himâyesine Alır. Onlar İçin Rabblerinin İkrâm Ettiği Bir Şefkât ve Yakınlık Vardır. Onlar, Yüce Sevgilinin Huzuruna Ulaşmış Kimselerdir.
Müfessir İbn Cüzey Der ki; Sabır, Kur’an’da Yetmişten Fazla Yerde Zikredilmiştir. Bu, Onun Dinde Ne Kadar Büyük Bir Yere Sahip Olduğunu Göstermek İçindir.
Âlimlerden Birisi Şöyle Demiştir; Her İyiliğin Sevâp Olarak Belirli Bir Karşılığı Vardır Ancak Sabır İçin Böyle Değildir. Onun Sevâbının Bir Sınırı Yoktur. Bunu Şu Âyetten Anlıyoruz:
Ancak Sabredenlere, Mükâfatları Hesapsız Ödenecektir.
[Zümer 39/10.]
Allahû Teâlâ Hazretleri, Kur’an’da, Sabredenler İçin Verilecek Sekiz Lütuf Zikretmiştir:
1. İlâhî Muhabbet... Bu, Şu Âyet-i Kerîmede Zikredilmektedir:
Allah Sabredenleri Sever.
[Âl-i İmrân 3/146.]
2. İlâhî Yardım... Bu, Şu Âyet-i Kerîmede Zikredilmektedir:
Şüphesiz Allah, Sabredenlerle Beraberdir.
[Bakara 2/153.]
3. Cennet Köşkleri... Bu, Şu Âyet-i Kerîmede Zikredilmektedir:
Onlar, Sabretmelerinden Dolayı Kendilerine Mükâfat Olarak Cennet Köşkleri Verilecektir.
[Furkan 25/75.]
4. Bol Sevâp... Bu, Şu Âyet-i Kerîmede Zikredilmektedir:
Ancak Sabredenlere, Mükâfatları Hesapsız Ödenecektir.
[Zümer 39/10.]
5. Müjde... Bu, Şu Âyet-i Kerîmede Zikredilmektedir:
Sabredenleri Müjdele!
[Bakara 2/155.]
6. 7’nci ve 8’inci... Mâğfiret, Rahmet ve Hidâyet. Bunlar da, Diğer Âyet-i Kerîmede Şöyle Zikredilmiştir:
Onlar İçin Rabblerinden Bolca Bağış ve Rahmet Vardır. Onlar Gerçekten Hidâyete Ulaşmış Kimselerdir.
[Bakara 2/157.]
Sabır Dört Şekilde Olur:
1. Belâya Sabır... Bu, Sıkıntı Ânında Nefsi İlâhî Takdire Karşı Hoşnutsuzluk Göstermekten, Endişeye Düşmekten ve Korkuya Kapılmaktan Men’ Etmektir.
2. Nimetlere Sabır... Bu, Onu Şükürlerle Elde Tutmak, Nimetle Azgınlık Yapmamak ve Kendini Beğenmemektir.
3. Taâtlere Sabır... Bu, Onları Sürekli Yapmak ve Onu Zâyi Edecek Şeylerden Muhafaza Etmektir.
4. Günâhlara Sabır... Bu, Nefsi Günâhlardan Uzak Tutmaktır.
Sabrın Bir Üst Derecesi Teslimiyettir. Teslimiyet, Zâhiren İlâhî Takdire Kızmayı Terk Ettiği Gibi, Onu İçerisinden Kötü Görmeyi de Terk Etmektir. Teslimiyetin Bir Üstü, İlâhî Takdire Rızâdır. Rızâ, Allah’ın Fiilinden Dolayı Nefsin Sevinç İçerisinde Olmasıdır. Bu, Muhabbetten Oluşan Bir Hâldir [Gerçek Âşığın Nazarında] Sevgilinin Yaptığı Her Şey Sevimlidir.
[İbn Cüzey, et-Teshîl, 1/103.]
Cenâb-ı Hakk, Önceki Âyetlerde Kâbe’yi ve Ona Yönelme İşini Zikrettikten Sonra, Onlara Yakın Olan ve Din İşinde Onlarla Bağlantısı Olan Safâ ile Merve’nin Durumunu Zikretti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder