25 Haziran 2021 Cuma

Müslüman bir kimsenin gücü yetiyor ise ev ahalisinin tamamı için kurban kesmesi lazımdır.

 

KURBAN BAYRAMI VE KURBAN KESMENİN FAZİLETİ



إِنَّا أَعْطَيْنَاكَ الْكَوْثَرَ ﴿1 فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ ﴿2 إِنَّ شَانِئَكَ هُوَ الْأَبْتَرُ ﴿3



3. Muhakkak ki sonu kesik olan, sana buğzedendir.  (kevser suresi 1-3 elmalılı hamdi yazır meali)

Kevser suresi Mekke-i mükerreme’de inzal olmuş, Kur'an-ı Kerimin 108. Suresidir.  Bir ismi kevser diğer ismi ise “nahr” yani boğazlama, kurban suresidir.

Bu surenin ikinci ayeti ile yani فَصَلِّ لِرَبِّكَ وَانْحَرْ Öyleyse Rabb'in için namaz kıl ve kurban kes, ayeti ile İmam-ı Azam hazretlerinin izahı üzere Cenab-ı Hakk kurban kesmeyi mü’min kulları üzerine vacip kılmıştır.

Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyuruyor ki;

مَنْ وَجَدَ سَعَةً وَلَمْ يُضَحِّ فَلاَ يَقْرَبَنَّ مُصَلاَّناَ

“kim bir genişlik bulur da kurban kesmezse bizim namazgâhımıza yaklaşmasın” (abdullatif 543)

Ayeti kerimede evvela geçen “namaz” kelimesi “bayram namazı” ile “nahr” kelimesi “kurban kesmek” ile tefsir edilmiştir. Hem kurban ibadeti namaza yakın zikredilmiş hem de bu emrin vaktine işaret edilmiştir ki kurban ancak bayram namazından sonra kesilmek ile caiz olur. Bayram namazından çıkılmadan önce kesilen kurbanın iade edilmesi lazımdır. Zira peygamber efendimiz İbn-i Bürde radıyallahü anh bayram namazından önce kurban kestiği vakit

“kurbanını iade et” buyurmuştur.

İşte bu iki hadiste kurban kesmenin vücubuna yani vacip olmasına delildir.

Peki, kurban kesmek kimlere vaciptir.

Müslüman, hür, mukim ve nisaba malik herkesin kurban kesmesi vaciptir.(tefciruttesnim fi kalbin selim 2/763)

Yani kurbanın vacip olmasının ilk şartı iman sahibi bir Müslüman olmaktır. Müslüman olmayan bir kimse üzerine vucubiyyet hükmü yoktur.

Hür olma şartı vardır ki; esir, köle yahut mahkum olan bir kimsenin geliri olmaması sebebiyle kurban kesme mecburiyyeti yoktur.

Mukim olmak yani seferi olmamak şartı oruçta olduğu gibi, sefer yani yolculuk sebebi ile meşakkatli gelecek ise yolculuktan dönünceye kadar kişiyi kurban kesmekten muaf kılar. Eğer bayram günleri içinde mukim olur yani yolculuğu biterse kurbanını keser.(mev-ıze-i hasene 327-328)

Ve zamanımızın en çok kafa karıştıran şartıdır ki; nisaba malik olmak.

Kurban ve sadaka-i fıtır için bahsedilen ve kişiyi zengin fakir olarak ayıran nisab, zekat nisabından bazı farklılıklar ile ayrılır.

Pek çok kaynakta zikredildiği üzere bu nisap için senenin geçmesi ve üreme yani çoğalma şartı aranmaz. Şöyleki;

İbn-i melek el yesâr şerhi mecma isimli eserinde şöyle buyurmaktadır;

“kurbanda, asli ihtiyaçlarından fazla olarak nisab, yada nisab miktarı bulunan mala sahip olmak lazımdır.

Hacet-i asliyye yani asli ihtiyaçlar; hakikaten yani nafakası oturacağı evi gibi veya hükmen yani binek hayvanı, ilim kitabı vs gibi helakı (yok olmayı) insandan def eden, gideren şeylerdir.

Örneğin üç kata kadar giysiden fazlası, kira getirisi olsun yahut olmasın oturmadığı evi, iki kat döşekten fazlası, bir binekten fazlası nisap için hesap edilir ve değeri nisap miktarına baliğ oluyor ise o kimseler üzerine kurban kesmek ve sadaka-i fıtır vermek vacip olur, zekat ve sadaka almaları ise caiz olmaz. ( tefcirut tesnim fi kalbin selim 2/763-764-765 * abdüllatif 565 * dürretül vaizin 2/1191 * mev-ize-i hasene 331)

Bu kadar kaynakta hususiyet ile üzerinde durulan bu hususa dikkat ettiğimiz vakit, zamanımızda pek çok Müslüman kimsenin lüks sayılabilecek ihtiyaçları alamadıklarından dolayı kendilerine fakir dediklerine ve asli yani yaşamsal ihtiyaçlarından fazlası mevcut olduğu halde (-ki hiç birimizin kıyafetleri dahi durumumuzu fakir olarak söylesek bile 3 adetten az değildir) kendilerine fakir diyerek zekat ve sadaka talep edip, kurban kesmek gibi kıymetli ve ehemmiyeti büyük bir ibadetten kaçmaya çalıştıklarını görmekteyiz. Halbuki;

Zenginlik üç mertebedir;

Birinci mertebe zenginlik; sadaka alması haram olur, fıtır sadakası, kurban ve zekat vermesi vacip olur. Bu kimse tam, kamil ve nami yani üreyici olan nisab miktarı mala sahip olan kimsedir.

İkinci mertebe zenginlik; sadaka alması haram olur. Fıtır sadakası vermek ve kurban kesmek  vacip olur, zekat vacip olmaz. Bu kimse kendisinde nami yani üreyici olma özelliği bulunmayan nisap miktarı mala malik olan kimsedir.

Üçüncü mertebe zenginlik; sadaka alması haram değildir. Fıtır sadakası vermek, kurban kesmek ve zekat vermek kendisine vacip değildir. Bu kimse ise, günlük azığa ve avretini örtecek elbiseye sahip olan kimsedir. (tefciruttesnim fi kalbin selim 2/ 777)

Ashabı kiramın neredeyse tamamı üçüncü mertebede idiler yani, bir günlük azık ve avret mahallini örtecek elbiseye sahip idiler. Fakir idiler ancak bundan şikayet etmek şöyle dursun ellerine geçen her fırsatta tasadduk yoluna giderlerdi. Yani kurban kesmemeleri kurban onlar üzerine fakir olmaları sebebi ile vacip olmadığı içindi. (mevızei hasene 325)

İmam hasan ve imam azam hazretlerinin rivayeti üzere baba üzerine küçük çocukları için kurban kesmek vaciptir. (akikadan ayrı olarak) hidaye kitabına göre ise; eğer çocuğun malı var ise o maldan çocuk için kurban kesilmelidir. ( mev-ıze-i hasene 328)

Yani eğer ki Müslüman bir kimsenin gücü yetiyor ise ev ahalisinin tamamı için kurban kesmesi lazımdır.

Kesilen kurbanın etinin 3te biri ev için ayrılır 3te biri akrabadan fakir olana dağıtılır kalan 3te biri ise fakir ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılır. Ancak kurban etini yahut derisini satan için peygamber efendimiz “kurban etini satanın kurbanı yoktur” buyurmuştur. Ancak sattıktan sonra öğrendi ise parasını tasadduk eder. (mev-ıze-i hasene 332)

Yine peygamber efendimiz;

“kim namazımızı kılar, kestiğimiz kurbanı keserse o bizdendir. Kim namazımızı kılmaz ve kestiğimiz kurbanı kesmezse bizden değildir.” Buyurmuştur.

Haberde varid olmuştur ki; hangi evde kurban kanı akıtılmazsa, o ev Allah’a karşı sızlanır. Cenab-ı hak o evden bereketi kaldırır ve musibetleri sokar, denilmiştir. (abdüllatif 543)

Bu sebeplerden ötürü kurban kesmeden evvel keserken ve kestikten sonra çok dikkatli davranmak lazımdır.

Kurban yalnızca Allah rızası için kesilir. Her ne sebep ile kesilirse kesilsin ister vacip ister nafile ister akika yahut herhangi bir nezir sebebi ile kesilmiş dahi olsa… fülanca sebepten ötürü Allah rızası için diyerek rıza-i ilahiye niyet etmek gerekmektedir.

Kurban bayramından önce zilhicce ayının 9 günü imkanı var ise oruçlu geçirilir ve 10 gün yani kurban bayramı günü eğer kurbanı erken kesilip kendisine ulaşacak ise kurban etinden önce bir şey yiyip içmemek lazımdır. Ancak eğer geç saate kalma ihtimali var ise bayram namazından sonra bir şeyler yemek icap eder.

Kurban kesildikten sonra kim adına kesildi ise o kişinin şükür namazı kılması lazımdır;

Peygamber efendimiz;

“elinizdeki bıçağı bırakıp iki rekat namaz kılınız. O iki rekatı kılan kimseye Allah istediğini verir.” Buyurmuştur.  (abdullatıf 546)

İmkânı olan kimselerin kestikten sonra yüzme ve parçalama işlemine geçmeden evvel iki rekat namaz kılmaları eğer bu mümkün olmuyorsa kesildiği haberi gediği anda namazlarını kılarak Cenab-ı Hakk’a şükretmeleri gerekmektedir.

Bu kadar ehemmiyet isteyen bu kıymetli ibadet elbetteki halis niyet ile gayret gösteren mü’minler için pek çok mükafatı da uhdesinde barındırmaktadır.

Hazreti Ali şöyle anlatıyor;

“bir kimse, kurban satılan yere gitmek üzere evinden çıkarsa… Oraya gidinceye kadar attığı her adım için, on iyilik yazılır, on kötülüğü silinir, derecesi on kat yükselir.

Kurban alımı için pazarlık edip konuşmaya başladığı zaman, konuşması tesbih olur.

Kurban alımında verdiği paranın her kuruşuna yediyüz sevap yazılır.

Kurbanı kesmek için yere serdiği zaman, onun yattığı yerden taa yedi kat yerin dibine kadar ne varsa, yaratılan herşey onun bağışlanmasını ister.

Kurbanın kanı akmaya başladığı zaman onun akan kanının her damlasından, yüce Allah on melek yaratır. Bu melekler, o kurban kesen kimse için kıyamet gününe kadar istiğfar edip bağışlanmalarını dilerler.

Kesilen kurbanın eti dağıtıldığı zaman, onun etinden yenen her lokma karşılığında kurban kesen için, İsmail as soyundan bir köle azad etmiş sevabı verilir.” (dürretül vaizin 2/1187-1188)

İmkanı olan için kurbanı kesilmeden evvel onu görmesi, kesilirken eğer kesimi kendisi yapamıyorsa başında beklemesi lazımdır. Zira peygamber efendimiz hazreti Âişe’ye şöyle buyurmuştur;

“ya Âişe, kalk kurbanının yanına git, orada hazır ol. Onun, yere damlayan ilk kanından sana şu sevap vardır ki; Allah Teâlâ senin geçmiş günahlarını bağışlar.”

Hz. Âişe sordu;

“ya Rasûlullah bu sevap yalnız bize mi has yoksa bütün mü’minlere mi?” peygamber efendimiz;

“hem bize has, hem de bütün mü’minlere…” buyurmuştur. (dürretül vaizin 2/1188)

İşte Allah rızası için kesilen kurbanın bizim için pis ve necis olan kanı dahi mü’min için kurtuluş vesilesi oluyor. Zira;

Davut as şöyle sordu Cenab-ı Hakk’a;

“ilahi! Muhammed ümmetinden kurban kesenin sevabı nedir?” Hz. Allah buyurdu ki;

“Muhammed ümmetinden kurban kesenlere şu sevapları veririm;

·         Kurbanın derisindeki her tüye karşılık on iyilik sevabı,

·         Kurbanın derisinde ki her tüye karşılık, kurban kesenden on kötülüğün silinmesi,

·         Kurban kesen kimsenin kurbanının her tüyüne karşılık derecesini on kat yükseltmek,

·         Kurban kesen için kurbanın her tüyüne karşılık cennette bir köşk,

·         Kurban kesen için, kurbanın her tüyüne karşılık cennette karagözlü bir huri kızı,

·         Kurban kesen için kurbanın her tüyüne karşılık kanatlı bir binek.. bu binek, adımını gözünün gördüğü yere atar. Cennetlik olsa ona biner istediği yere gider.

Ey davut bilmezmisin ki; kurbanlar kıyamet gününün binekleridir, belaları uzaklaştırırlar.” (dürretül vaizin 2/1188)

Hz. Ali ve Hz. Enes’in rivayetinde rasulallah buyuruyor ki;

“mü’minler kabirlerinden çıktıkları zaman yüce Allah şöyle buyur:

-          Ey meleklerim, kullarımı yaya yürütmeyiniz. Onları güzel güzel seçkin atlara bindirip bana getiriniz. zira onlar dünyada iken binek üzerine gitmeye alışmışlardır.
ilk zamanlarda, babalarının sulbü, onların bineği idi; sonra da analarının karnı onların bineği oldu. Dünyaya geldikten sonra analarının kucaklarında gezdiler; taa sütten kesilinceye kadar…

Sütten kesildikten sonra da, babalarını boynuna binip gezdiler.

Daha sonra da, karada katırlara, atlara bindiler. Denizlerde ise, gemilere kayıklara bindiler.

Öldükten sonra da, kardeşlerinin omuzlarına bindiler.

Durum böyle olunca, kabirlerinden kalkınca, yaya yürümesinler; zira onlar, bineğe alışmışlardır. Onlara seçkin develer veya atlar sununuz ki, onlar binsinler.

Onların bu binekleri de kurbanlarından olacaktır.” (dürretül vaizin 2/1189-1190)

 Yine Allah rasulü buyuruyor ki;

“kestiğiniz kurbanlara karşı saygılı olunuz; onlar sırat köprüsü üzerinde sizin binekleriniz olacaklardır.” (dürretül vaizin 2/1190)

Yine peygamber efendimiz;

“bir kimse, kurban keserse, kıyamet günü kabrinden kalktığı zaman, o kurbanını başı ucunda ayakta görür. Üzerinde de altından bir eyer vardır.

O bineğin gözleri cennet yakutlarındandır, boynuzları da altındandır.

O kimse sorar: sen kimsin?

O binek şu cevabı verir: ben senin dünyada iken kestiğin kurbanınım.

Daha sonra şöyle der: sırtıma bin.

Oda onun sırtına biner; bundan sonra onu yerle gök arasından geçirip arş’ın gölgesine götürür.” (dürretül vaizin 2/1190)

Hatta bakın o kestiğimiz kubanların nasıl binek oldukları hakkında şu hikayede pek çok ibretler vardır.

Ahmet bin ishak şöyle anlatıyor;

“fakir bir kardeşim vardı. Fakir olmasına rağmen her sene bir koyun kurban keserdi. Vefat ettiğinde iki rekat namaz kıldım ve dedim ki;

-          Allah’ım kardeşimi rüyamda göster, tâ ki ona halinden sorayım.

Abdestli olarak uyudum. Rüyamda şöyle gördüm. Sanki kıyamet kopmuş. İnsanlar kabirlerinden kalkmış. Birde ne göreyim kardeşim kırmızı renkli bir ata binmiş. Önünde de bir takım binekler var. Kendisine;

-          Kardeşim Allah sana nasıl muamele etti? Diye sordum.

-          Af ile muamele etti. Dedi

-          Ne sebeple? Diye sordum..

-          Bir gün camide namaz kılıyordum. Yanımda da bir dirhem param vardı. Yaşlı bir kadın gelip yanımda durdu ve dedi ki;

-          İlahi! Bana, borcumu ödeyebileceğim bir dirhem ile merhamet edene sende merhamet et!

Bunun üzerine yanımda ki bir dirhemi çıkarıp ona verdim. Kabrime konulduğum zaman bana şöyle seslenildi;

-          Bizim kullarımızdan birine merhamet ettin, bizde sana merhamet ettik. Cenneti ve Rıdvan-ı ekberi –Hz. Allah’ı görecek gözü- sana vacip kıldık.

Kendisine

-          Bu hayvanlar nedir? Diye sordum. Dedi ki;

-          Dünyada kestiğim kurbanlardır. Bu bindiğim ise ilk kestiğim kurbanımdır.

-          Nereye gidiyorsun? Dedim.

-          Cennete gidiyorum. Dedi ve gözden kayboldu. Sonrada bir daha kendisini göremedim.”

İşte fıtrat itibarı ile inansak dahi görmeden mutmain olmayan kalplerimizi için bir misal. Basit gelen dünya hayatında, tam hazırlanamadığımız ahiret günlerimiz için bineklerimizi dahi gönderme imkanı varken hala kıymetli vaktimizi acabalar ile israf ediyoruz. Cenba-ı Hakk cümlemize rızasına muvafık amel işlemeyi nasip etsin. (tefciruttesnim fi kalbin selim 2/786-787)

Hadis-i şerifte;

“Ümmetimin hayırlıları kurban keserler, ümmetimin şerlileri kurban kesmezler.” Buyuruluyor. (dürretül vaizin 2/1190)

Cenab-ı Hakk bu ümmetin hayırlılarından olabilmeyi nasip etsin.

Kurban ile ilgili olarak zikredilmesi icap edilen bir başka mevzu da akika kurbanıdır.

Akika kurbanı çocuğun ana- babası üzerinde mendüp olan haklarındandır.

Akikada sünnet olan, erkek için 2, kız çocuğu için 1 koyun kesilmesidir.

Kesilen kurbanın;

İmam-ı şafii ve Ahmet rahimehullaha göre; akika kurbanının kemiklerinin, “çocuğun uzuvlarının sağlık ve selametine bir hayır dileği olsun” diye kırılmadan ek yerlerinden ayrılarak pişirilmesinin müstehap olduğu,

Diğer imamlara göre ise; “insanlık ateşinin sakinleşmesi, çocuğun mütevazi olması ve kötü huy ve hastalıklardan korunmasına bir işaret olsun” diye kemiklerinin kırılmasını müstehap görmüşlerdir.

Yani her iki durumda da niyetini çocuğun hayrı üzerine bağlayarak o şekilde amel etmelidir.

İmkanı olan kimse için müstehap olan akika kurbanının etini çiğ olarak dağıtmamamktır. Pişirip tatlı bir şey ile bereaber fakirlere tasadduk eder.

Kendisinin yemesi, tasadduk ve hediye etmesi müstehaptır.

Sünnet olan akikayı doğumun yedinci günükesmektir. Eğer herhangi bir sebeple yedinci günden sonraya kaldı ise kesme vazifesi düşmüş olmaz. Uygun olan buluğ çağına bırakmamaktır.

Kız olsun erkek olsun doğumun yedinci gününde saçlarını tıraş etmek ve ağırlığınca altın tasadduk etmek müstehaptır.

Hazreti Fatıma validemiz; hazreti hasan, hüseyin, Zeynep ve ümmü gülsümün saçlarını tartıp ağırlığınca altın tasadduk etmiştir.

Peygamber efendimiz akika ile ilgili olarak;

“çocuk, akikası ile rehinlidir. Yedinci gün onun için kurban kesilir başı traş edilir ve isim verilir.” Buyurmuşlardır.

Burada akikası ile rehinlidir ifadesi; kaza, bela ve hastalıklardan korunmasına sebep olduğunu ifade etmektedir. (tefciruttesnim fi kalbin selim 2/ 787-788-789)

Kurban kelime olarak kurbiyyet yani yakınlık anlamına gelir. Kulu mevlasına en çok yakınlaştıran ibadetlerden bir tanesidir. Ehemmiyeti çok fazladır. Hususiyetli ince bir ibadettir. Kurban keserken niyetin et yemek yahut dağıtmak değil hassaten Allah rızası olması gerekmektedir.

Cenab-ı Hakk bu ince ibadeti hususiyetlerine dikkat ederek hakkı ile gerçekleştirebilmeyi nasip etsin…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder