Onun Pilavı herkese yeter, hattâ artar. Ancak o tek Pirinç tanesine bile kıyamaz; Artanı Tunca Nehrine atar. Balıklar onun geleceği Saati bilir, Köprü başında toplanırlar. Kilerci, bakar Pilav artıyor; Pirinci Aşçıya az vermeye başlar. Amma Yahya Baba bir kere bile “Bu Pirinç yeter mi?” demez. Kilerci şaşkındır. Her gün Pirinç miktarını biraz daha kısar amma Pilav azalmaz aksine çoğalır. Yine herkes doyar, Tunca’nın Balıkları bile nasibini alırlar. Kilerci, bunu izâh edecek tek kelime bilir: “Bu Bir Keramet!” Çok dener ve emin olunca Padişaha çıkar:
“Bu Yahya Baba boş değil Sultanım der, hâlbuki biz ona amele muamelesi yapıyoruz.”
Bâyezid-i Veli gönül ehlidir ve aşçı ile tanışmak ister. Kilerci ile bir plan yaparlar. O gün Yahya Baba’ya çok az, hattâ gülünç denilebilecek kadar az Pirinç verilir. O her zaman ki gibi okur. Âlemlerin Rabbi’nden Halil İbrahim bereketi diler. Pilavı çok lezzetli olur, üstelik Kazanlara sığmaz. Yahya Baba yine artanları yüklenir, Tunca’nın yolunu tutar. Tam Kepçeyi daldırıp Balıklara atarken Padişah ortaya çıkar:
“Ne oluyor bre der. Yoksa Devlet malını israf mı edersin?” Yahya Baba tutulur kalır. Ancak Balıklar Kafalarını Sudan çıkarıp; “Ayıp olmuyor mu sultanım? Derler. Koca Devletin artığını bize çok mu görüyorsun?”
Yahya Baba öylesine mahcub olur ki, anlatılamaz. Utancından Secdeye kapanır, Allah’a sığınır. Bâyezid-i Veli onun kalkmasını bekler, amma geçmiş ola… MÜBÂREK çoktan ruhunu teslim edip, kavuşmuştur Rahmet-i Rahmân’a.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder