“Dünyâ hayâtı azdan daha azdır. Ona âşık olan, alçakların alçağıdır. O sihriyle bir topluluğu sağır ve kör eder. Böylece onlar ortalıkta şaşkın ve delîlsiz ortalıkta kalırlar.”
Bir Hafıza Umut Olmak Dünyanın her yerinde, eğitim tohumları ekiyoruz. Büyüsün,filizlensin, gölges
- Ana Sayfa
- Kabe'nin yapılışında ki taşlar
- mustafaulas2148
- sohbet defterim
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- AHMET TOMOR HOCAEFENDİ sohbetleri
- takva
- Sayfa ve guruptaki tüm bilgiler bilgi amaçlıdır araştırın doktorunuza danışmadan kullanmayın uyarılarıda okuyun saygılar
- Dini Soru ve Cevaplar
- ihyaforum
- Ehl-i Sünnet Hanefi
- “Asıl olan söz dili değil, hal dilidir, konuşmaktan çok yaşamaktır. İnandığı gibi anlatmaktan ziyade inandığı gibi yaşamaktır…
- Kalplerin Anahtari
- faydalı bilgiler.
- Arifler Eğitim Ve Kültüre Yardım Derneği
- Kur’an-ı Kerim Okumayı Öğreniyorum: Elif Cüzü
- Bir Hafıza Umut Olmak Dünyanın her yerinde, eğitim tohumları ekiyoruz. Büyüsün,filizlensin, gölgesinde insanları serinletsin diye. Sizler de bir hafızın giderlerine sponsor olabilir, eğitime destekte bulunabilirsiniz.
- Muhtasar İlmi̇hal
- nasihat 1
- nasihat 2
- evininzde Kur’an-ı Kerim Okumayı Öğrenin
- Farz-ı ayn
- Davudi Sesler 1
- derin tahkik
- tomorhoca
- nasihat 3
- nasihat 4
- Gönüllere
- Gönüllere Yolculuk
- Takva
- FAZİLET TAKVİMİ
- "Kişi sevdiği ile beraberdir."
- HADİS➖SÜNNET
- Eğer ahiret olmasa dünya yalan olur
24 Şubat 2021 Çarşamba
SULTANÜ’L ENBİYA SAV EFENDİMİZİN İNS Ü CİNNE ÖRNEK OLAN EŞSİZ VE GÜZEL AHLÂKI: Rasûl'ü Ekrem S.A.V. İnsanların en yumuşak huylusu, en şecâatlisi, en âdil ve en çok iffetlisiydi. Kendisine helâl olmayan bir kadına eli değmedi O, cömertlerin cömerdiydi; yanında altın-gümüş gibi hiç bir şey akşamlamaz, elindi bulunursa onu dağıtmadan hâne-i saâdetlerine gitmezdi. Bâzı hanımlarının yanında nafaka bulunursa da, bunlar arpa ve hurmadan ibâretti. Eline geçen serveti Allah rızâsı için infak eder, kendisinden istenilen bir şey elinde bulunursa mutlak verirdi. Kendi nâmına kimseye darılmaz, zât-ỳ şeriflerine veya sahâbelerine zararlı da olsa hakkı yerine getirirdi. Sıkıntı zamanlarında müşriklerden yardım teklifi geldiği halde “Ben müşriklerden yardım kabul etmem” buyururdu. Hazır olanlardan yer, bulunanı hakir görmez, Açlıktan karnına taş bağladığı olurdu. Helâl yer, hurma bulup ekmek bulamazsa, yalnız hurma ile kanâat ederdi. Helva veya bal bulunduğunda yer, ekmeksiz bir miktar süte kanâat eder, kavun, karpuz, tâze sebze ve meyve yerdi. Hayatı boyunca birbiri arkasına üç gün mîdesini buğday ekmeğiyle doyurduğu olmadı. Bu cimrilik veya fakirlikten değil “Açlık Allah’a yaklaştırır tokluk da uzaklaştırır” buyurduğu hikmetine binâendi. Cemiyet ve dâvetlere gider, hastaları ziyâret eder, cenâzelerde bulunur ve düşmanları anasında tek başına dolaşırdı. Ashâbına hitâben: “Biz halka gibiyiz; halkanın her tarafı müsâvî olduğu gibi, biz de müsâvîyiz” der. Ve tevâzudaki kemâlini izhar ederdi. Zerre kadar kibirlenmez, sözü uzatmaz, insanların anlayacağı şekilde konuşurdu. Güler yüzlüydü. Dünya için hiç bir sûrette heyecan ve gazap göstermezdi. Bulduğu mubah olan elbiseyi (bâzen eski, bâzen Yemen Bürdesi, bâzen hırka...) giyerdi. Bazen sağ, bazen de sol eline gümüş yüzük takardı. Deve, at ve merkepten hangisi bulunursa biner, hizmetçisini de terkisine alırdı. Bâzen de başı açık yalın ayak ve cübbesiz yürürlerdi. Şehrin uzak mahalleleri de olsa ziyârete giderdi. Güzel kokuyu sever, çirkin kokudan nefret ederdi. Fakirlerle sohbet eder, yoksullarla berâber yer içer ve şerefli kimselere iyilikte bulunup yakınlık kurardı. Akrabâlarıyla alâkalanır, fazilet ehli olanları tercih ederdi. Şaka yaptığı olur, fakat şakasında bile doğruyu söylerdi. Kahkaha ile değil, tebessümle gülerdi. Harple alâkalı mubah oyunları seyreder, onları reddetmezdi. Yanında yükselen sesleri sabırla karşılardı. Mülkiyetinde koyun bulundurur, sütünden âilece istifâde ederlerdi. Köle ve câriyeleri olur, yiyecek ve giyeceklerini anlardan ayırmazlardı. Ayakkabılarını kendisi tâmir eder, elbiselerini diker, ev işlerinde hanımlarına yardım eder ve kadınlarla et doğradığı olurdu. Üstün hayâ sâhibiydi. Gözlerini kimsenin yüzüne dikmez, köle efendi... kim dâvet etse kabul ederdi. Bir yudum süt veya bir oğlak parçası da olsa hediyeyi reddetmez, karşılıkta bulunur fakat sadaka kabul etmezdi. Gücendiğinde Allah için gücenirdi. Boş vakti bulunmaz, yâ ibâdet yâ lüzumlu bir işle meşgul olurdu. Ashabı’nın bağ, bahçe ve bostanlarına gittikleri olur, fakirleri hakir görmez, zenginlere farklı muamelede bulunmaz, herkesi müsâvi şartlarla AIIah'a dâvet ederdi. Bütün güzel huy ve vasıfları ve mükemmel sevk-i idâreyi Allahü Teâlâ onun yüce şahsında toplamıştı. En üstün sıfatlara sahipti. Geçmiş ve geleceğin haberlerini bildirir, saâdet yollarını gösterir, boş şeyleri terk edip vâcipleri yapmanın lüzûmunu anlatırdı. Rasûlüllah S.A. MüsIüman’Iardan kimseyi kırmamış hiç bir hizmetçisini tahkir etmemiştir. Küffara lânet etmesi istenildiğinde, “Ben lanet için değil, rahmet için gönderildim”, buyurur; bedduâ etmesi istenilse, o hidâyet dilerdi. AIIah'ın rızâsı dışında eliyle kimseye vurmamış ve şahsı adına intikam almamıştır. Serbest bırakıldığı yerde ehveni tercih buyurur; köle câriye, zengin, fakir .. her kim müracaat etse işini görürdü. Âzatlı kölesi Enes RA. yeminle beyan ediyor: 'HoşIanmadığı bir işi yapsam "Burnu niçin yaptın?", demezdi, Bir defa dahi böyle bir şey söylemediler. Zevceleri benim aleyhimde söz etseler, mânî olur “Onun yaptığı kitap ve kader îcabıdır” buyururdu. Hiç bir zaman yatıp istirahat edeceği yeri hakir görmez, beğenmezlik etmez, bir şey serilirse üzerine yatar, sermezlerse yer üzerine yatarlardı. Yumuşak davranır, sertliği sevmez, sokaklarda dolaşmaz, kötülüğe afv ve iyilikle mukabele eder, rast geldiğine selâm verir, ihtiyacı için geleni bırakıp gitmezdi. Elini tutan kişi bırakmadıkça elini çekmez, Ashabı Güzîn’den birisiyle karşılaşınca elini iyice sıkarak müsafahalaşırdı. Besmeleyle oturur, besmeleyle kalkardı. Namazdayken birisi gelse, namazı uzatmaz ve selâm verdiğinde gelenin hâcetini sorar, sonra namaza başlardı... Karşılaştığı kimselere öyle samimi davranırlardı ki, herkes o kişiyi çok sevdiğini sanırdı. Daimâ hayâ, huzur ve tevâzu içinde bulunurdu. Zât-ı Şerifleri hakkında Allahü Teâlâ: -"Allah'ın rahmet eseri olarak onlara yumuşak davrandın. Eğer haşin ve katı yürekli olaydın etrafından dağılırlardı." buyurmuştur. (Âl-i İmran 159) Gazablanmaz ve çabuk memnun olurlardı. Meclislerinde aslâ ses yükselmez, yüksek sesle konuşulmazdı. Meclisten kalktığı zaman, -"Allah'ım sana hamd eder ve seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. İbâdete lâyık olan ancak sensin. Sana tevbe eder ve senden mağfiret dilerim." der ve; Va'z u nasihatlerinde son derece ciddi bulunurlardı. Sıkıntıyla karşılaştığı zaman: (Lâ havle velâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm) der, işini Allahü Teâlâ'ya havâle eder, O'ndan kurtuluş diler, sonra şöyle duâ buyururlardı: - "Allah'ım! Bana hakkı hak olarak göster, ben ona tâbî olayım. Kötüyü (bâtılı) da kötü olarak göster ve ondan uzak kalayım. Hidâyetin hilâfına, nefsimin arzûsuna uyacak karışık işlerden beni koru! Arzularımı senin tâatına tâbî kıl. Rızânı bana nasip et. Beni hakka hidâyet buyur. Sen dilediğini doğru yola ulaştırırsın!" niyazında bulunurdu. Kendilerini çağıran herkese istisnasız "Lebbeyk" (Buyurun) diye cevap verirlerdi. Toplu bulunan çocuklara selâm verirdi. Allah'ın Rasûlü S.A.V. gecenin evvelinde uyur, sonunu (ibâdetle) ihyâ ederdi. Allah'ın Rasûlü S.A.V. kaynamanın buharı gidinceye kadar, (sıcak) yemeğin yenilmesinden hoşlanmazdı. Nebiyyi Ekrem Efendimiz: “Yemeğin başı (mesâbesindeki orta kısımı)ndan alınmasını hoş bulmaz, bereket yemeğin ortasındadır.” buyururlardı. Rasûlüllah Efendimiz yolculuğu sırasında, sabah namazı(nın farzı)'nda Muâvezeteyn sûrelerini okurdu. Kâinâtın Efendisi S.A.V. Ramazan ve Kurban Bayramı günleriyle Arefe günlerinde boy abdesti alırdı. Hâtemü’l-Enbiyâ S.A.V., (şifâ ve) korunma maksadıyla okuduğunda (avucuna) üfler, onunla vücudunu sıvazlardı. Vakitlerin hepsinde Allah'ı zikrederdi. (1001 Hadis 67) Kesilen saç ve tırnakların gömülmesini emrederdi. (1001 Hadis 66) (.....Veleddâllin) cümlesini okuduğu zaman «Amin» der ve (bunu söylerken) sesini yükseltirdi. (1001 Hadis 65) Bir meclisten (ayrılmak üzere) ayağa kalksa, yirmi defa Allah'tan mağfiret dileğinde bulunurdu. (1001 Hadis 63) Ramazan'dan bir şeyi geçirecek olsa, Zilhicce'nin (İlk) on günü içinde onu kaza ederdi. (1001 Hadis 62) Duâ ettiği zaman, kendi şahsına (duâ ile yalvarmağa) başlardı. (1001 Hadis 61) Sevindirici bir şey geldiği zaman Allah'a şükür için secdeye kapanırdı. (1001 Hadis 58) Yeni elbiselerini (ilk olarak) Cuma günü giyerdi. (Râmuz 525/1) Abdest aldığı vakit suyun artanını ayakta (olduğu halde) içerdi. (1001 Hadis 56 Yatağın(da uyku vaziyet)i aldığı zaman, sağ elini, sağ yanağının altına koyardı. (1001 Hadis 52) Hak yoluna kendini vermişti. Mübârek hayatı geceleri ibâdet, gündüzleri halka nasihatla geçti. Hz. Aişe Vâlidemizden: “Efendimiz S.A.V.'in endamı güzel, cismi yumuşak, bütün âzâları mütenasipti. Ne uzun ne de kısa... orta boylu olduğu halde halk arasında bulundukları vakit, O'ndan uzun boylu görünen bulunmazdı. Uzun boylu iki kimse yanına gelse, ancak omuzları hizasında kalırlardı. «İyiliğin hepsi ortada, (orta boyluda)dır.» buyururlardı. Mübarek renkleri nurlu, ne çok beyaz ne de çok koyu, buğday rengiydi.” (1001 Hadis 36) Mübarek yüzünden inci taneleri gibi dökülen terler, miskten güzel kokardı. İnsanoğlunun en güzeli ve ilâhî nurların menbaı idi. Neş'e ve üzüntüsü yüzlerinden belli olurdu. Ayın ondördü gibi karanlığı aydınlatan nurdu. H.Ş.: Ben Akib'im, benden sonra peygamber yoktur. Ben Hâşir'im, Allahü Teâlâ kullarını beni müteâkip haşr edecektir. Ben Melâhim Rasûlü'yüm. Ben Mukaffa'yım; herkes bana uyar. Ben olgun ve bütün iyilikleri câmi bir kimseyim." buyurmuşlardır. Rasûlüllah S.A.V'in ilâhî kuvvet ve semâvî kudretin eseri olan eşsiz dürüstlüğü ve emsalsiz mucizeleri vasfetmekle bitmez. Doğduğundan beri devam eden eşsiz dürüstlüğü zât-ı şeriflerine "Emin Muhammed" denilmesine sebep olmuştur. Yanmış dağlar arasında yaşayan Arap kavmi içindeki mütevazı hayatı, beşeriyete ebedî rehber olmuştur. Bin dört yüz seneden beri Rasûlüllah'ın cism-i şerifi rûhî yüceliği, güzel ahlâkı hakkında nice sözler söylenmiş, eserler yazılmış, yüceliği kasîdeler ve senâlarla dile getirilmiş, nihâyet âciz kalınıp "Mevlâ methetti insanın methinden ne çıkar." denilmiştir. Vücûdu mübâreklerinin Medine'de konulduğu mübârek mekân, bütün mekânlardan, hattâ Arş-ı A'lâ'dan efdal ve eşreftir. (Mecmuâtü-l Cevâhir) H.Ş.: Kim kabrimi ziyaret ederse ona şefâatim vâcip olur. Semâ ve arzı nurlandıran, ancak Peygamberimizin nûrudur. Bu nurdan başka yer ve gökleri aydınlatan bir nur mevcut değildir. Nûr-u Muhammedî nice yıllar sonra Cesed-i Pâk-i Rasûlüllah ile birleşmiş, yeryüzünü nurlandırmıştı. Bundan dolayı semâvât, Nur-u Muhammedî'yi istedi, ilticâ etti. Bu kabul olunca da Peygamberimiz Mirac’a dâvet olundu ve bu suretle semâvât Nûr-u Ceset-i Pâk-i Nebî ile müşerref oldu. (Mecmuâtü-l Cevâhir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
-
MEHMET EMİN TOKADİ HAZRETLETİNİN DUASI ..!.' -- Evliyaların hocasıdır. İstanbul'da Ashab-ı Kiram'dan sonra medfun bulunan üç ...
-
Kalplerin Anahtari 16s · Hz. Hatice Vâlidemizle başlayan söz . "Allahümme ente'sselâm ve minke'sselâm tebârekte ve teâley...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder