25 Şubat 2021 Perşembe

İSLÂMİYET DE ZULÜM NEDİR? ZULÜM KAVRAMI VE ZULÜM ÜN ÇEŞİTLERİ, HARAM OLUŞU VESSELAM Zulüm, bir şeyi kendi yerinden başka bir yere koymak, haksızlık etmek, haddi aşmak, bir şeyi eklemek veya eksiltmek ya da yer ve zamanını değiştirmek suretiyle hususi yerinden başka bir yere koymak, bir şeyi meşru olan yerinden başka bir yere koymak, haktan sapma, haddi aşma, hakkı terk etmenin azına ve çoğuna uygun olarak kullanılan bir kelimedir. Zulüm, adaletin zıddı ve karşıtıdır. Adalet, zihinlere doğru dürüst olan (müstakim) diye yerleşen bir kelime olup sapmak kelimesinin karşıtıdır. Hak ile doğru hükmetmektir. İnsanların adili, sözünden ve hükmünden razı olunan kimsedir. Adalet, benzerler arasında eşitliği sağlamaktır. Adalet kişinin kendisiyle hevâ ve arzularına meyletmeyip hükmünde (zulme) sapmadığı bir niteliktir. Adalet, zulmün zıddıdır. Hükmünde doğru davranana adil denir. “ALLAH adaleti emreder”. (Nahl: 16/90).” Zulüm, aslında: haksız muamele, adaletten ayrılma anlamına gelir. Dince haram kılınan hususlardan biri niteliğiyle zulüm, toplumun da hoş görmediği ve insan haklarının çiğnenmesini temsil eden bir işlem olarak bir çok zararı görülen kötü ve yasak, insanlığa musallat bir belâyı temsil eder. Cenab-ı Hakk, Kur’ân-ı Keriminde, mü’min kullarına gerekli emirleri vermiştir. Zulümden sakınmayı buyurmuş ve aksi durumda dost ve yardımsız kalınacağını belirtmiştir. “Ez-Zâriyat” Sûresinin 59. Âyetinin anlamı şöyledir: “Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azab) hissesi gibi bir nasibi vardır. Şimdi acele etmesinler.” Burada ilk önce Hz. Peygamber‘i yalanlamağa kalkışmak sûretiyle haksız bir muameleye tevessül edenler bahis konusudur. Fakat, genel olarak bütün zâlimler kastedilmiş, adâletten ayrılıp zulme sapanların kendilerinden önce gelen nesiller gibi belâlarını bulacakları işâretlenmiştir. Bir başka âyet-i kerimede Allan ın emri şöyledir: “Zâlimler için samimî dost ve sözü dinlenir şefaatçi yoktur.” Zulüm haramdır. Zulmün her türüne teşebbüs edenler, geçici olarak bazı başarılar sağlamış görünseler bile, bunun sürekli olmasına imkân yoktur. Hiç bir zaman zâlimin gerçek dostu ve yardımcısı olmaz. Mazlumun da âhı yerde kalmaz,. Zulme uğrayan kimsenin beddua etmesi bile müsamaha ile karşılanır. Kendini başka türlü koruyamayan, hiç olmazsa böylece içini boşaltmış olur. Nitekim En-Nisâ sûresinde şöyle buyrulmuştur: “Allah çirkin sözün alenen söylenmesini sevmez. Zulme uğrayanlar başka. Allah her şeyi işitici, hakkıyla bilicidir”. Ancak kötülüğe karşı barışçı ve affedici davranmak üstün sayılmıştır. Bu hususu Eş-Şuarâ sûresinde şu meâlde beyan edilmiş bulmaktayız: “Kötülüğün karşılığı, ona denk bir kötülük (bir misilleme)’dir. Fakat kim affeder, barışı sağlarsa mükâfatı Allah’a aittir. Şüphe yok ki: O zâlimleri aslâ sevmez.” Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S.) de, zulüm bahsinde bizi irşad edici hadisleriyle aydınlatmıştır: “Haksızlık etmekten sakınınız; zira haksızlık Kıyâmet gününde zulmettir.” “Haklar, Kıyamet gününde sahiplerine iade edilecektir. Hattâ boynuzlu koyundan, boynuzsuz koyunun öcü alınacaktır.” Bu son hadîste boynuzlu koyundan boynuzlu olmayanın öcünün alınacağının belirtilmiş olması, bir misâldir. Bununla her haksız kişiden, gadre uğrayanın hakkının alınacağı beyan buyurulmuş olmaktadır. Zulüm sadece herhangi haksız bir söz, bir davranış, bir işlem olduğu gibi, başkasının malına, toprağına tecavüz de zulme misal teşkil edebilir. Nitekim bir hadîs-i şerifin anlamı şudur: “Bir kimse haksız olarak başkasının bir karış toprağına tecavüz ederse, o yerin yedi katı da, o kimsenin boynuna geçirilir.” İNSANIN KENDİNE ZULMÜ Zulüm sadece başkasına yapılmaz. İnsanın kendi nefsine karşı haksız muamelesi, adâletten ve itidalden ayrılması da nefse karşı zulümdür. Müslümanın kendi maddi ve manevi varlığının da Allah’ın bir ihsanı olduğunu düşünerek onu da aziz tutması ruh ve beden gücünü israfa kaçmaması görevidir. Sıhhatine, huzuruna ve din ödevlerini yerine getirmeye itina etmesi, nefsini usûlü dairesinde koruma anlamına gelir. Bunun aksine hareket de bir anlamda zulümdür. Burada mazlumun bedduasından sakınmak gerektiği hakkında da bir hadis-i şerifin anlamını nakletmekte yarar vardır: “Mazlumun bedduasından sakın; çünkü onun duası ile Allah arasında perde yoktur.” Müslüman samimiyetle Allah’a yalvarır ve ondan zâlimi cezalandırmasını isterse, dileğinin kabul edileceği vaad-olunmuştur. Bu bakımdan her türlü zulümden sakınmak ve elden geldiğince de mazlumdan yana çıkmak, yerine getirilmesi gerekli bir görev niteliğindedir.


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder