İslâm ordusu Hayber’e gece vakti geldi. Fakat, bir kavmi habersiz basmak Peygamberimizin (s.a.v.) âdetleri değildi. Sabaha kadar bekledi ve sabahleyin muhasara başladı. Hayber kaleleri pek müstahkem idi. İslâm sancağı her gün Ashâb-ı Kirâm’dan büyük bir zâta veriliyor, fakat fetih nasîp olmuyordu. Nihâyet, bir gece Fahr-i Âlem (s.a.v.) buyurdu ki: “Yarın İslâm sancağını öyle bir zâta teslim edeceğim ki o, düşmana dâimâ hücûm eder, asla kaçınmaz. O, Cenâb-ı Allâh’ı ve Resûlü’nü sever. Cenâb-ı Hak ile Resûlü de onu sever. Allah onun elleriyle fetih nasîp buyuracaktır.”
Hz. Ali (k.v.), göz ağrısından rahatsız olduğu için geride kalmıştı. Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Hz. Ali’ye duâ etti ve sıhhat buldu. Peygamberimiz (s.a.v.) Hazretleri, İslâm sancağını ona verdi ve şöyle buyurdu: “Yâ Ali, harb için acele etme. Onların yanlarına kadar ağır ağır sokul, sonra onları İslâm dînine davet eyle ve kendilerine vacip olan İslâm esaslarını haber ver. Allâh’a yemin olsun ki, Allâh’ın senin -vâsıtanla- bir kimseyi hidâyete erdirmesi, senin için kızıl deve sürüsüne sahip olmaktan hayırlıdır.” Araplar içinde, kızıl tüylü deve gayet kıymetli olduğu için böyle buyurdular. Yani, dünya malı ne kadar kıymetli olsa da nihâyet yok olup gidecektir. Ama İslâm’a vesîle olmak, en fazîletli ibâdettir. Sevâbı ve âhirette faydası devam edip asla kesilmez. Hz. Ali (k.v.), hemen Hayber kalelerinden Kamus Kalesi üzerine yürüyüp önünde sancağı dikti. Birçok Yahudî ile mübârezede (teke tek savaşta) bulunup hepsini mağlup etti ve nihayetinde Kamus Kalesi’ni fethetti, diğer kaleler de birer birer zaptedildi. Hayber arazisi beytülmâl nâmına kaydedildi. Ahâlisi de bu araziyi ekip hâsılatının yarısını beytülmâla vermek üzere yerlerinde bırakıldı.
Hayber Gazvesi’nde Müslümanlardan on beş şehid vardı. Düşmandan doksan üç kişi öldü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder