21 Şubat 2022 Pazartesi

Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Sizden birinizin, her gece Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birini okumaya gücü yetmez mi?” buyurdular. (Ashâb-ı Kirâm) “Buna kimin gücü yeter (yâ Resûlallah)” dediler. “(Kur’ân-ı Kerîm’in üçte birine muâdil olan) Kul hüvallâhü ehad’ı okuyan(ın gücü yeter).” buyurdular. (Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat)

  EFENDİMİZ (S.A.V.)’İN MERHAMETİ

Uhud’da atılan taşların isabet etmesiyle Hz. Peygamber (s.a.v.)’in mübarek yüzü kana boyandı. Bu hali ile yine Kureyşliler’in ıslahı için, “Allah’ım, kavmime hidayet ver. Çünkü onlar bilmiyorlar” duâsını ahad olan Allah (c.c.)’un dergâhına arzediyordu.
Bilinmeli ki, işkenceye sabretmek nefsin cihadıdır. Cenâb-ı Hakk nefsi, kendisine bir zarar, bir kötülük geldiği zaman rahatsız olsun ve elem çeksin diye yarattı. Bunun içindir ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bu işkence güç geldi, acı çekti fakat sabretti. Çünkü sabredenlere Cenâb-ı Hakk’ın verdiği ecir ve sevabın sonsuz olduğunu biliyordu ve işkenceye sabretmek, dayanmak, kendisine gelen bir belâ hakkında idi. İslâm dini hakkında değildi. Eğer İslâm dinini küçültüp ona ihanet, hakaret edilseydi o zaman Cenâb-ı Hakk’ın şerefli emrine uyup Kur’an-ı Kerim’deki meâlen; “Ey Peygamber, kâfirlerle, münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran...” (Tevbe s. 73) hükmüne göre kâfir ve münafıklarla savaşır, onlara karşı sert ve şiddet gösterirdi. Kendisine gelen haksızlıklara karşı sabırlı idi.
İmâm Buhâri, Enes bin Mâlik (r.a.)’in şöyle anlattığını söylüyor: “Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)’le gidiyordum. Resûlullah (s.a.v.)’in sırtında kenarları kalın bir aba vardı. Bir Arabî geldi ve abasına yapışıp kuvvetli çekti. Mübarek omuzunun üstünde abanın kaim kenarının geldiği yere baktım çizilmişti. Sonra Arabî, “Ya Muhammed (s.a.v.), emret, Allah (c.c.)’un malından bana versinler” dedi. Hz. Peygamber (s.a.v.) dönüp ona baktı, gülümsedi ve kendisine mal verilmesini emir buyurdu.
İşte nefsi ve malı yönünden gösterdiği bu sonsuz sabır ve fedakarlıkla, güzel ve seçkin ahlâkıyla insanları kendine bağladı, itaât ettirip İslâm’a getirdi. Zorla ve nefretle değil, isteyerek ve severek müslümanlığı kabul ettirdi.
(İmâm Kastalanî, Mevahib-ü Ledünniye, 326.s.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder