İmrân kızı Hazreti Meryem
Ka'bu'l-Ahbar'dan şöyle rivayet edilmiştir: Bu çocuk azad edilme (Mescide çocuğunu vakfetmek) sünneti, Musa peygamber (a.s.) zamanından kalmıştı. Hak Teala Musa (a.s.)'a şöyle buyurmuştu: "Kullarımdan ben o kişiyi severim ki gençlik zamanından, taa ihtiyarlık çağına erinceye kadar günah sadır olmamış ola." Bundan ötürü, İsrailoğulları doğan oğlan çocuklarını azad ederlerdi. O çocuğu mescide götürürler, dünya işlerinden de uzak tutarlardı. Zekeriyya (a.s.)'a Hak Teala peygamberlik verince İsrailoğulları'nın abidleri, onu kendilerine imam seçtiler. İbadet yolunda Zekeriyya (a.s.)'a uyarlardı. Zekeriyya (a.s.)'ın bir dostu vardı. O kişi Rahbaim bin Süleyman (a.s.) soyundandı. Adı İmran bin Mâsân'dı. Zekeriyya (a.s.)'la bir arada bulunurlardı ve ibadet eylerlerdi. Zekeriyya (a.s.) onu çok severdi. Ayrıca bir kişi daha vardı ki yine onun soyundandı. Büyük din adamlarındandı. Adına Fakoz derlerdi. Zekeriyya (a.s.) onu haddinden çok severdi. Bu Fakoz'un iki kızı vardı. Hem de Süleyman (a.s.)'ın soyundandılar. Birinin adı İşa, birinin adı Hinne'ydi, o Hinne'yi Mâsân oğlu İmran'a verdi. Onlardan çok erkek çocukları oldu. Hinne yeniden hamile kalınca, yine bir erkek çocuk doğuracağını sanarak karnındaki çocuğu, karı-koca, ikisi de, onu azad etmeği vadettiler. İmran, İşa' adındaki kızını Zekeriyya (a.s.)'a verdi. Yahya (a.s.) İşa'dan dünyaya geldi.Hazreti Meryem'in doğumu
Allahü Teala Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurmuştur: İmran'ın zevcesi (Hinne) şöyle demişti: "Ey Rabbim, karnımdakini, dünya işlerinden uzak kalması için sana adadım. Kabul buyur." (Ali İmran suresi, ayet: 35) İmran da öyle dedi. Kur'an'ın tertibinden anlaşılan şudur ki önce bu sözü Hazret-i Meryem'in anası demiştir. "İmran'ın zevcesi (Hinne) çocuğunu doğurunca; «Yarab onu kız doğurdum!» dedi." (Ali İmran suresi, ayet: 36) Doğurduğu evladının kız olduğunu görünce Hak Teala'dan utandı. Adağına da faydalı olmadığı için üzüldü:
-Ya Rab! dedi. Ben bunu senin yoluna ibadet için nezrettim. Erkek olacağını umuyordum. Ama, elimden ne gelir? Kız evlat, oğlan gibi değildir! dedi. Hazret-i Meryem'in anacığı hergün Hak Teala hazreti'ne böyle özür dilerdi. Hak Teala da bu kızı erkek çocuk yerine kabul eyledi.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Hak Teala da bu adağı hoş surette güzelce kabul etti. Onu güzel bir şekilde yetiştirdi." (Ali İmran suresi, ayet: 37)
Hak Teala Zekeriyya (a.s.)'a da şu vahyi yolladı:
-Var, Meryem'in babasına, o kız çocuğunu erkek çocuk yerine kabul ettiğimi müjdele! Hacetini reva kıldım. Mescid'e götürsün. Ahdinde dursun! diye buyurdu.
Çünkü, o vakte kadar mescide kız bırakıldığı yoktu. Kız çocuğunun Allah yoluna azad olunması da yoktu. Çünkü bu azadlı çocuklar bu Mescid-i Aksa'da yatıp kalkarlar, otururlardı. Kadınların nice türlü halleri olurdu ki o vakit onlara mescide girmek ve (Tevrat'ı-Allah'ın kitabını) ele almak, ibadet etmek münasip olmazdı. Nitekim er olan adem kişiye cünüp halinde iken bu türlü ibadetlerde bulunmak caiz değildir.
Hazret-i Zekeriyya, Allahü Teala'nın bu buyruğunu alınca, bu yüce emri, Meryem'in anasına bildirdi. O da Hazret-i Meryem'i götürdü, Mescid-i Aksa'ya koydu. Mescid-i Aksa abidleri Meryem'in Mescide getirilmesine ve Allah yoluna nezredilmesine şaşıp kaldılar. Çünkü daha önce böyle bir hal görülmemişti. Toplandılar Zekeriyya (a.s.)'ın huzuruna geldiler. Kendisine şöyle dediler:
-Bu İmran'ın karısı acaip bir iş işledi. Kızını ayırdı, mescide getirdi! Hazret-i Zekeriyya, onlara şu cevabı verdi:
-Hak Teala onu öyle kabul etti.
Mescid-i Aksa abidleri, bu sözleri Zekeriyya peygamberin ağızından işitince bunun Yüce Allah tarafından kabul edildiğini anladılar. Hiç ses çıkarmadılar. Olayı kabul ettiler. Hz. Meryem, böylece Mescid'de kalınca her bir sûfî, Hazret-i Meryem'i yetiştirmek istedi. Hazret-i Zekeriyya da:
-Bu kız, benim karımın kız kardeşinin kızıdır. Hepinizden çok onu terbiye etmek, din yolunda yetiştirmek hakkı daha çok bendedir! dedi. Onlar da:
-Bu kızı, kendisinde en çok hakkı olana verelim! diyorsunuz. Ona, anasından daha müstahak, hakkı olan kimse yoktur! dediler.
Her birisi Tevrat'ı yazdıkları kalemlerden birisini getirdiler. Kalemler bir yerde toplandı. Üstü bir sarıkla örtüldü. Bir başka kişiye:
-İki elini bu sarığın altına sok. Bu kalemlerden hangisi eline geçerse al, oradan çıkar bakalım, görelim, kimin adı çıkarsa Meryem'i ona verelim! dediler.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulur: "Ya Muhammed! Sen Meryem'i kim himaye edecek diye, Tevrat yazdıkları, kalemlerle kur'a çekilirken, o kişilerin yanlarında değildin." (Ali İmran suresi, ayet: 44)
Hazret-i Meryem'in terbiyesine kefil olmak üzere o meclistekilerin her biri kalemlerini bir araya getirdiler. Tartıştılar, her birisi istek gösterdi. En sonunda o kişi üç kez elini örtünün altına soktu, bir kalem çıkardı. Üçünde de Hazret-i Zekeriyya'nın kalemi kur'ada çıktı.
Bir rivayette de şöyledir:
O kişiler, "her birimiz kalemlerimizi suya bırakalım, kimin kalemi suya batarsa Meryem'i terbiye etmek onun hakkı olsun!" dediler. Kalemlerini suya bıraktılar. Zekeriyya (a.s.)'ın kalemi suya battı. O zaman herkes bildi ve anladı ki Hazret-i Zekeriyya bu kefilliğe en çok hak kazanmıştı. Nitekim Hak Teala şöyle buyurur:
"Zekeriyya peygamberi de ona kefil kıldı." (Ali İmran suresi, ayet: 37) Böylece, Hazret-i Zekeriyya (a.s.) Hz. Meryem'e mescidde, onun için bir hücre ayırdı. Hazret-i Meryem'i yalnız olarak oraya koydu. Orada muhafaza etti. Kapısına bir kilit vurdu. Anahtarını kendisi saklardı. Kimseye bırakmaz ve inanmazdı.
Hazret-i Meryem vakta ki beş yaşına erdi. Hazret-i Zekeriyya o hücrede onun için bir mihrap yaptırdı ve ona Tevrat'ı okuttu. İbadetin yollarını öğretti. Hazret-i Meryem'i, gece olsun, gündüz olsun ibadetle meşgul etti. Vaktini ibadetle geçirtti. Artık, Hazret-i Zekeriyya da 70 yaşına erişmişti. Hak Teala ona ne oğul, ne kız ihsan buyurmamıştı. Karısı da her zaman Allahü Teala Hazreti'nden oğul dilerdi. Vakta ki onun da ömrü 70 yaşına erişti. O da kadınlık halinden uzaklaştı. Zekeriyya (a.s.) bu yaştan sonra evladı olmayacağını anladı! Umudunu kesti ve artık Allahü Teala'dan ne oğul, ne de kız istedi. Evlad sevgisini büsbütün Hazret-i Meryem üzerine bıraktı. Artık Hazret-i Meryem 12 yaşına basmıştı. Hazret-i Meryem'in yanına Zekeriyya (a.s.)'dan başka kimse gelmezdi. O, günde bir kez Hazret-i Meryem'in katına gelirdi ve ona yemek ve su getirirdi. İbadetten öğreneceğini öğretir, giderdi.
Bir gün kış günüydü. Hücresini açtı. Hazret-i Meryem'in katına girince, onun önünde yaz yemişlerinden bulunduğunu gördü. Nitekim Hak Teala şöyle buyurur: "Zekeriyya ne zaman Meryem'in bulunduğu Mihrab'a girdi ise, onun yanında bir rızk, bir yiyecek buluyordu." (Ali İmran suresi, ayet: 37) O yemişler, taze üzümdü. Kimileri: "Taze incirdi!" demişlerdir.
Din bilginleri: "Hak Teala'nın Meryem'e kış gününde yaz yemişi verdiği şundan ötürü idi ki Hazret-i Zekeriyya'nın gönlüne bir kuşku düşmemesi ve Hazret-i Meryem'e bir töhmette, bir suçlamada bulunmaması içindi!" demişlerdir. Çünkü Hazret-i Zekeriyya kış günü kış yemişlerinden görseydi, belki gönlüne:
-Ben anahtarı sakladığım halde belki de bir kişi anahtar uydurmuş olabilir. Hile ile kapıyı açmış olabilir, o zaman bu yemişi ona vermiş olabilir! diye kuşkuya düşebilirdi."
O zaman Zekeriyya (a.s.) Hz. Meryem'e: "Ey Meryem! Bu yemişler sana nerden geliyor?" (Ali İmran suresi, ayet: 37) O da: "Allah gönderdi! dedi." Zekeriyya (a.s.) o zaman bu ikramın Hak Teala tarafından yapıldığını anladı, bildi. Bu, Hak Teala'nın kudretinden Meryem'e bir kerametti. Bunun üzerinden, bir iki gün geçti. Hazret-i Meryem'in yanında yiyecek bulunurdu.
Birgün Zekeriyya (a.s.)'a şöyle bir ilham da geldi. Şöyle düşündü:
-Bu kış günlerinde Meryem'e yaz yemişlerinden veren Yüce Allah, hayızdan (aybaşı halinden) kesilmiş kadına çocuk da verebilir, dedi. İhlas ile Yüce Allah'tan oğul istedi. Nitekim Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulur: Zekeriyya şöyle dua etti: "Ey Rabbim! Bana senin katından bir pak ve mübarek çocuk ihsan buyur. Sen duaları gerçekten kabul edicisin." (Ali İmran suresi. ayet: 38)
Kaynak: Tarih-i Taberî, Türkçe Tercümesi, c. 2 ; s. 300
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder