Beli bükülmüş, saçları dökülmüştü. Zayıflamıştı. Devletin ağır yükü sırtındaydı. Çok ağlar olmuştu. Yanaklarında gözyaşlarından ötürü iki derin çizgi oluşmuştu.
Şehadetinden önce son kez Hz. Peygamber Efendimiz'in (ﷺ) minberine çıktı. O gün çok duygusaldı. Dalgındı. Kendinden önce vefat eden iki dostunu, Hz. Peygamber (ﷺ) ve Hz. Ebu Bekir'i hatırlıyordu.
Minberde şöyle dedi: "Üç kişi yola çıktılar. Dosttular. Birbirlerini seviyorlardı. İlk iki dost dünyaya bulaşmadan menzile vardılar. Şimdi sıra üçüncüde (Hz. Ömer efendimiz kendisini kastediyordu) diğer iki kişinin yolundan giderse Onlara ulaşacak. Yoksa yok olup gidecek."
Minberden bir basamak indi. Şöyle dedi: "Daha dün Mekke'deki Ukaz Panayırı'nda güreşirdim. Şimdi halife oldum. Yarın da toprağın altındayım."
Bir basamak daha indi şöyle dedi: "Ne mutlu sana ey Allah'ın elçisi, mahşer günü bütün peygamberlerin (ﷺ) önünde cennete gideceksin. Ve sen ey Ebu Bekir!
Sen de mahşerde bütün sadıkların önünde cennete gireceksin."
Minbere doğru yürürken şöyle sesleniyordu: "Mahşerde bütün şehitlerin önünde Hz. Hamza (r.a) olacak, o gün ben de onunla beraber yürümek isterdim.
Ama evimde şehitlik nasip olmaz ki! Öyle deme Ömer! Allah dilerse Peygamber ( ﷺ ) şehrinde de şehitlik nasip eder."
Ertesi gündü. Sabah namazını kıldırmak için mihraba yürüdü. Safların arasından yürürken şöyle dedi: "Safları düzeltin."
Mihraba geçti. Sabah namazında Yusuf suresi veya Nahl Suresi gibi uzun sureler okurdu. Cemaat yetişsin diye. Tekbir alıp namaza durdu. Secdedeyken bağırdı. "Köpek beni yaraladı." Aynen dediği gibi, Zerdüştlerin tetikçisi Ebu Lü'lü isimli katil arkadan büyük halifeyi zehire bulanmış hançerle yaralamıştı.
Hz. Ömer'i (r.a) yaralayan katil kaçarken dokuz kişiyi daha yaralayarak vefatlarına sebep olmuştu. Zira kullandığı hançer zehirliydi. Katil sonradan korkuyla kendini bıçakladı.
Kim beni vurdu?
Yere yıkılan Hz. Ömer (r.a) şöyle dedi: "Abdurrahman bin Avf (r.a) namazı sen kıldır." Vefat ederken bile aklı namazdaydı. Gözlerini açtı ağır yaralıydı. Sürekli kan kaybediyordu. İlk sorduğu soru şuydu: "Kim beni vurdu?" Dediler ki "Mugire'nin kölesi İranlı ateşperest seni arkadan hançerledi." Bu ismi duyan Hz. Ömer efendimiz (r.a) şöyle dedi: "Halbuki ben ona hep iyilik etmiştim. Allah'a hamd olsun ki benim kanıma bir Müslüman bulaşmadı."
Borcumu hesap edin
Oğlu Hz. Abdullah'ı (r.a) çağırdı. "Evladım, borcumu hesap et ne kadar" diye sordu. 85.000 dirhem borcu çıktı. Hz. Ömer (r.a) oğluna şöyle dedi: "Malımdan ödeyin borcumu. Malım yetmezse Kureyşli akrabalarımdan alarak borcumu kapatın."
Koca Halife veda ederken borçluydu.
Beni dostumun yanına gömün
Sonra şöyle dedi: "Borcumu ödedikten sonra müminlerin annesi olan Hz. Aişe'ye (r.a) gidin ve izin isteyin. O'na deyin ki Ömer'in sana selamı var. O iki dostunun yanına gömülmek istiyor.
Sakın müminlerin emiri Ömer demeyin. Çünkü ben artık emir değilim sıradan bir müminim."
Hz. Abdullah, Hz. Aişe'nin yanına giderek durumu iletti. Hz. Aişe validemiz halifenin vurulduğunu duymuş ağlıyordu. O şöyle cevap verdi: "O yeri ben kendime saklamıştım. Ama Ömer'i kendime tercih ederim. O'nu oraya gömün."
Bu cevabı alan Hz. Abdullah geri döndü. Oğlunun geldiğini duyan Halife Hz. Ömer heyecanlanıp "beni oturtun" dedi. Merakla ve heyecanla bakıyordu. "Efendimizin yanına gömülmeye izin çıktı mı?" Hz. Abdullah "izin verildi" dediğinde derin bir oh çekti. İlk kez yüzündeki gerginlik azaldı.
Ama şunu da ekledi. "Ben ölünce tabutumu Hz. Aişe'nin odasının önünde yere koyun ve bir daha sorun. İzin vermezse Hz. Aişe, beni Medine mezarlığına (cennet'ül-baki) gömün.
Başımı kumun üzerine koyun
Hz. Ömer'in (r.a) vurulduğunu duyanlar birbiri ardına evine ziyarete geliyorlardı. Medine'yi müthiş bir üzüntü sarmıştı. Hz. Abbas (r.a), Hz. Ali (r.a) ilk gelenlerdendi. Gelen herkes halifeyi övüyor ve yaptığı güzellikleri anıyordu.
O bir ara silkelenip şöyle dedi: "Beni övmeyin. Keşke ben hiç olmasaydım. Keşke ben hiç doğmasaydım, keşke annem kısır olsaydı."
Oğluna şöyle dedi: "Beni basit bir kumaşla kefenleyin. Güzel kumaşa yaşayanlar daha çok layıktır. Ölüler değil. Allah beni affederse şayet bana cennet giysisi verecek. Affetmeyecekse şu kefeni bile benden söküp alacak.
Ben ölünce ağzımı ve çenemi bağlayın. Mezarıma hızlı götürün. Şayet günahkâr isem beni sırtınızda daha fazla taşımayın.
Yok eğer Allah beni affettiyse beni bir an önce ahiret evime yetiştirin."
Annen seni yitirsin emi!
Sonra başını kaldırdı ve oğluna şöyle dedi: "Kilimi sıyır. Başımı kumun üzerine koy. Başım ve sakalım kuma bulansın. Belki Allah benim bu halimi görüp de bana merhamet eder."
Son cümlesi şuydu: "Annen seni yitirsin emi! Allah seni affetmezse esas o zaman yandın."
Büyük halife dünyaya bulaşmadan vefat etti. Onun adı adaletle anıldı. Müthiş bir terazi kurdu. Halifelik yıllarında birçok yakını düşman kesildi. Çünkü o devletin hiçbir imkânını çevresine yedirmedi. Bu nedenle halk onu sevdi, yakındakiler ise sürekli ondan ürktü. Hatta ondan uzaklaştılar.
Adil Halife Yüce Allah'a büyük yakınlığına rağmen kendine hiç acımadan nefsini eleştiriyordu. Müminler ondan razıydı. Resulullah (ﷺ)) efendimiz ondan razıydı. Garibanlar, mazlumlar, fakirler, ondan razıydı. Ama İslam'ı sevmeyen ve müminleri bölmek isteyenler ondan hep rahatsız oldular.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder