EN BÜYÜK HİZMET KUR’AN İLİMLERİNi ÖGENİP VE ÖĞRETECEK OLAN GENÇLER YETİŞTİRMEKTİR.
Allah yolunda hizmetin büyüklüğünü ve hizmet edenlere vaad edilen mükafat ve şerefin yüceliğini iyi bilen Allah dostları, dinin ihyası için dua edenlerin, ilim öğrenen talebelerin ayaklarının altlarını öpmüşlerdir.
Bu hizmetleri en iyi bilen ve anlayan bir zat-ı şerif Ebu’l-Fâruk Hazretleri de hizmet babında, makam, mevki, şan, şöhret gözetmemeyi tavsiye ederek “Hizmet muvaffak olsun da, velev ki bizim yerimiz caminin pabuçluğu olsun” buyurmuşlardır.
İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani Hazretleri bir gün bir yerden geçerken, bir ihtiyarın ayaklarını suyun içine uzatarak: *Ya Rab Ümmeti Muhammede irşat ve hidayetler ihsan eyle* diye dua ederken görür.
Hemen suya iner, ihtiyarın ayaklarını öpmek ister. İhtiyar zat “Aman efendim, ne yapıyorsunuz” deyince de *Siz, bizim hizmetlerimize duanızla yardımcı oluyorsunuz, bu ayaklar öpülmeye layıktır* buyurur.
Cihat ve hizmet, sadece harp meydanında şehit oluncaya kadar çarpışmaktan ibaret değildir.
Fahr-i Kainat Efendimiz, Mescid-i Nebevi inşa edilirken mübarek omuzlarında bizzat kerpiç taşımışlar, hatta Ashab bir kerpiç omuzuna alırken, kendileri iki tane alıp, taşımışlardı. Sebebi sual edildiği zaman “Haza minni ve haza min ümmeti (biri benim için diğeri de ümmetim içindir.)” buyurmuşlardı.
Necip ecdadımız da, din-i celil-i İslam’a hizmet, vatanı müdafaa uğrunda gün olmuş at üstünde savaşmış, zaman olmuş *aynı gaye ile cami inşaatında kum, çakıl taşımıştır.*
Nitekim Sultan Birinci Ahmet Han, ismiyle müsemma Sultanahmet Camiinin temelini atmış, ama ikmaline, faaliyete açılma zamanına ömrü yetmemişti. Koca Sultan, Cumartesi günleri kaftanını değiştirir, cami inşaatına eski elbisesiyle kum ve çakıl çekerdi.
*Zaman zaman da taş dolu kaftanını hafifçe kaldırır:“Ya Rab, şu hizmeti de Ahmet kulundan kabul eyle” diyerek hizmetini Mevla’ya arz ederdi.*
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder