Kul, “Yâ Rabbi! Beni sıkıntılara mübtelâ ettin ve hâkim ve mâlik olan kişileri üzerime musallat ettin. Onlar da beni (ibadetten) alıkoydu.” der. Yûsuf (a.s.)’ın hâli, ona delil olarak getirilir ve o kula:
“Sen mi daha şiddetli sıkıntılara uğradın, yoksa Yûsuf mu?” diye sorulur. Kul, “Yûsuf (a.s.)” diye cevap verir.
Ona, “Öyle ise sıkıntılar, onu ibadetten niçin alıkoymadı!” denilir.
Sonra, zengin bir kul (Allâh’ın huzuruna) getirilir. Ona, “İbadet eden kullarımdan olmana ne mâni oldu?” diye sorulur.
Kul, “Yâ Rabbi! Malım çok idi.” der ve başındaki meşguliyetlerini sayar. Bu defa Süleyman (a.s.)’ın hâli misal getirilir. O kula, “Peki, sen mi daha zenginsin Süleyman mı?” diye sorulur.
Kul, “Bilakis, Süleyman (a.s.)” diye cevap verir.
Bunun üzerine ona, “Peki, malının çokluğu, onu niçin ibadetten alıkoymadı!” denilir.
Daha sonra hasta bir kul, (Allâh’ın huzuruna) getirilir. Ona, “Bana ibadet yapmana ne mâni oldu?” diye sorulur.
Kul, “Yâ Rabbi! Beni hastalıklara mübtelâ eyledin.” der. Bu defa Eyyûb (a.s.)’ın hâli misal getirilir. O kula, “Peki, sıkıntı ve bela cihetinden sen mi daha şiddetlisin Eyyûb mü?” diye sorulur.
Kul, “Bilakis, Eyyûb (a.s.)” diye cevap verir.
O zaman ona, “Peki, zarar ve bela, onu niçin ibadetten alıkoymadı?” denilir.
BEYİT:
Her ne denlü çok yaşarsa bir kişi
Âkıbet ölmekdürür ânın işi. (Süleyman Çelebi)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder