27 Mayıs 2022 Cuma

Mescid-i Nebevî ilk zamanlarda hurma dalları yakılarak aydınlatılıyordu. Ashab-ı Kiram'dan, Temîm ed-Dârî (ra) Şam'dan Medine’ye gelirken beraberinde kandil ve yağ getirmiş, Peygamber Mescidini bununla aydınlatarak Peygamberimiz Efendimizin takdir ve dualarına nâil olmuştu. Hz. Ömer'in hilafeti zamanında Mescid-i Nebevî’ye büyük kandiller asılmış ve buhurdanlıklar konulmuştur. Daha sonra kandil, fener, mum ve meşale gibi aydınlatma araçları kullanılmış, bunlar için özel tahsisat ayrılmıştır. Osmanlı döneminde kullanılamaz hale gelen altın ve gümüş buhurdanlık, kandiller eritilip bunların yerine yenileri konulduğu arşiv kaynaklarında kayıtlıdır (Başbakanlık Arşivi, MD, nr. 73, s. 368). Mescid-i Nebevî’de ilk defa 1908 yılında elektrik kullandı ve Sultan Abdülhamid Han tarafından büyük boy 8 adet kıymetli avizeler hediye edildi. Benzerlerine Dolmabahçe ve Yıldız Saraylarında rastlanan bu avizelerin yerini, günümüzde Kral Fehd'in yaptırdığı avizeler almıştır. Fotoğrafta Sultan Abdülhamid Han dönemine ait Ravza-i Mutahhara'daki avizelerden biri görülmektedir.

 
















osmanli doneminde Hücre-i Şerif Hizmeti
Malûmunuz olsun ki, evvela hergün sabah namazından sonra mücavir ferrâşin ve bazı ehl-i muhabbet Harem-i Şerifin son kısmında yağ hazinesi denilen yere giderek bir araya gelirler. Dua edildikten sonra herkesin eline bir küçük bakraç yağ ve bir deste yağlı fitil verilir. Dört kimseye de birer yaldızlı ibrik ile zeytinyağı verilir. Sonra herkes salat-u selam getirerek Ravza-i Mutahhare’ye yönelirler. Bu esnada nöbetçi ağalar makamlarından kalkarak ellerinde birer ucu çengelli asa olduğu halde ferrâşların önüne düşüp salat-u selam söy-liyerek kandilleri birer birer indirip, ferrâşların önüne tutarlar. Onlar da eski fitilleri alırlar yerine yeni fitil koyup geçerek vazifelerini yerine getirirler. Daha sonra işrak (kuşluk) namazı kılınır, dağılırlar. Sonra kennaslar (süpürücüler) gelirler, Harem-i Şerifi süpürmeye başlarlar.
«Tamir» denilen Hücre-i Saadet’teki kandillere yağ koyma işi tamam olunca ayakta hazır bekleyen ağalar «Ya Kennas!» diye nida ederler, cümlesi birden Hücre-i Şerife girerler, tevhid ederek (kelime-i tevhid getirerek) süpürürler. Sonra cümle ağalar gelip rütbelerine göre ayakta hazır bulunurlar. Eğer içlerinde cürüm işlemiş birisi varsa amiri önüne getirirler. Bir miktar nasihatten sonra değnek vurulmasını emreder. Hemen o zaman iki kişi tutarak; huzura karşı mum hazinesi denilen yer vardır, onun içine götürüp falakaya koyarlar. Ağalar kapı dışında ayakta dururlar. Önce dua edilir, sonra Kelime-i Şehadet getirerek vurmaya başlarlar. Cürüm sahibi «Aman ya Resulallah!… Salli alen Nebi!…» diye feryat eder. Eğer bir kimse rica ederse kabul edilir. Etmezse Fatiha okuyuncaya kadar döverler.
Bu işlerden sonra o gün nöbetçi olan ağalar «Ashab-ı Suffe» mahallinde huzura karşı otururlar. Geri kalanları birer birer gelip Mihrab-ı Teheccüd’ün sağ tarafında bir direk vardır, bu direğe bir kere sırtlarını vurup, yaşlı ve kıdemli ağaların ellerini öper yemeğe giderler. Buna destur tabir olunur.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder