Ankebût Sûresi’nin,
“…Muhakkak ki (sahîh) namaz, fahşâdan (çirkinlikten, edepsizlikten ve fuhşiyyâttan) ve münkerden (aklın ve dinin beğenmeyeceği uygunsuzluktan) nehyeder...” meâlindeki 45. âyet-i kerîmesi bu hakikati bildirir.
Namazı kılan kimsenin hayatta asgarî dört kazancı vardır: Birincisi temizlik, ikincisi kalp kuvveti, üçüncüsü vakitlerinin intizamı, dördüncüsü cemiyetin düzelmesi.
Namazın âzamî faydalarını hesap etmek mümkün değildir. Lâkin asgarî faydası, bilfiil kibri kırmak, kardeşliğe hazırlanmak, Allah rızası için iş yapmaya alışmaktır. Bunun için namazda giyinebileceği en güzel ve en temiz elbisesini giymek ve kendine gurur vermesi düşünülen bu hâl içinde örtülecek nice ayıpların bulunduğunu düşünüp yüzünü yani alnını ve burnunu yerlere koyarak, iman ettiği Allâh’ın huzurunda, kalbindeki kibir ve gururu kırarak tekrar tekrar secdeye kapanmak en mühim esastır.
Namazda bilhassa secdenin kibre karşı olan mühim tesirinden dolayıdır ki kibirli kimseler en çok, namazın secdesine itiraz ederler, o süslü elbiseler içinde alınlarını Allah rızası için yere koymak mecburiyeti, onların kibir damarlarına, sinirlerine pek fena dokunur. Âyet-i kerîmede (meâlen): “…Ve namaz şüphe yok ki ağır bir iştir. Ancak Hak’tan korkanlar için değil.” (Bakara Sûresi, âyet 45) buyurulmuştur. Düşünemezler ki o süsler, o alınlar hep Hazret-i Allâh’ın ihsanıdır. Ve zamanı gelince o yağlı alınlar toza toprağa karışacaktır. Binâenaleyh o topraklara, o yerlere, toprak ve yer oldukları için değil, yaratıcısı olan Allâhü Teâlâ’nın azamet ve kibriyâsı adına, hakkıyla secdeye kapanıp kibirden ve hodgâmlıktan (bencillikten) sıyrılmak ve Allâh’ın kulları ile kardeşçe geçinmek için onların arasına karışmanın pek kudsî bir vazife olduğunu unutmamak icap eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder